Türkiye’de Özelleştirme Sorunları

featured

Türkiye’de 1980’li yıllarda başlayan özelleştirme politikaları 2002 yılından bu yana artarak uygulanmaya devam etti.

Türkiye’de özelleştirmelerin en yoğun yaşandığı dönemin 2002 sonrası olması tesadüf değil. 2001 krizi fırsata dönüştürülerek Dünya Bankası’nda görevli Kemal Derviş Türkiye’ye getirilerek ekonomiden sorumlu bakan yapıldı. Derviş, “15 günde 15 yasa” sloganıyla, birçok alanın piyasa koşullarına göre yeniden düzenlenmesini sağladı. Ayrıca, çalışma biçimlerini esnekleştiren, emek sürecini bütünüyle sermayenin insafına terk eden yasal düzenlemelerin temeli de yine onun döneminde atıldı. Derviş’in uygulayıcısı olduğu ekonomi politikaları sayesinde, gerçek ücretler düştü, işsizlik arttı, sosyal harcamalar daha da kısıldı. Böylece Türkiye, tamamen neoliberal politikaların hakimiyeti altına girdi.

Özelleştirmenin halkı fakirleştirmemesi, tersine zenginleştirmesi gerekir.  Türkiye’de kamu tesisleri satılarak elde edilen fonlar ya siyasi amaçlara ya da ekonominin açıklarını kapatmak için kullanılıyor. Yeni yatırım yapılmıyor. Böylece hem halkın serveti eksiliyor, hem de toplum satılan kuruluşların gelirinden yoksun kalıyor. Dahası eğer kamu kuruluşu yabancıya satılmışsa, sağlanan kâr döviz olarak dışarıya gidiyor.

Türkiye’de özelleştirmelerin yüzde 70’i blok satış yoluyla, yüzde 13’ü halka arz yöntemiyle yapılmıştır. Oysa bunun tam tersi olmalı, özelleştirmelerin büyük kısmı halka arz yoluyla yapılmalıydı. Çünkü bu tesisler halkın ödediği vergi gelirleriyle kurulmuş, halkın malı olan tesislerdir. Dolayısıyla geniş halk kitlelerinin ortaklığına açılmaları gerekirdi.

-Kar oranı yüksek işletmelerin özelleştirilmesiyle devlet gelir ve vergi kaybına uğradı. Bunun kaybın faturası ise hep halka çıkarıldı. Halk, daha fazla vergi verip daha az kamu hizmeti almakla beraber ekonominin küçülmesiyle de aldığı her şeyi daha pahalı almaya başladı.

-Hizmetlerin özelleştirilmesi ile istihdam, iş güvenliği, sosyal güvence sorunları da başka bir boyut aldı. İşçiler, iş güvencelerinden ve haklarından yoksunlaştı. Yerel ekonomilerin istihdam yaratan niteliği yok edildi.

-İşletmeler üzerindeki kamu denetimi de özelleştirme faaliyetleri sonucu ortadan kalktı. Bununla beraber sosyal devlet ilkesinden uzaklaşıldı.

-Kamu hizmetinin özelleştirilmesiyle sözleşmeli personel istihdamına yönelik hükümler ile işten çıkartmalar kolaylaştırıldı, sendikasızlaştırma amaçlanarak, keyfi ve kayırmacı uygulamaların önü açıldı.

-Ve yine iş güvenliği, sosyal güvence sorunları da başka bir boyut aldı.

İşçiler iş güvencelerinden ve haklarından yoksunlaştı. Yerel ekonomilerin istihdam yaratan niteliği yok edildi.

-Yurttaşın haklarının tasfiyesi ve yoksulluğun istismarı ile ve yurttaşların gerçek anlamda güvenliklerinin önemsizleştirilmesi ile sosyal cinayetlerin önü açılarak bir “sosyal cinayet düzeni” inşa edildi.

-Devletin tüm olanaklarının şirketlere tahsisi, şirketlerin yeni alanlara girişinin bizzat devlet olanakları ile sağlanması ve bunun bir parçası olarak kamu hizmetinin piyasa kuralsızlığına göre yeniden düzenlenmesi neden olması da apayrı bir sorun.

Bölgemiz için ise özelleştirme tam bir felaket getirmiş durumdadır. Daha önceki yazılarımda da dile getirdiğim gibi TEKEL ve DEDAŞ (TEDAŞ)ın özelleştirilmesi ile bölgede gerek içme suyu gerek tarımsal sulama  ve diğer bir çok alanda ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Batman Burada ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!