Bir gün bana sorsalar deseler ki yeryüzündeki en zor meslek nedir? Şüphesiz “annelik” derdim. Ben bugüne kadar annelikten daha zor bir iş yapan insan görmedim, gören varsa söylesin. Zor sanattır, annelik bir sanatçı gibi yavaş yavaş işlersiniz eserinizi, geliştirir, duyguyu, sevgiyi, saygıyı, özgüveni, tatlıyı, acıyı, iyiyi, kötüyü ve bildiğinizin en güzelini verirsiniz ellerine, önce kendine kazandırır, sonra salıverirsiniz hayata… Onun kahrını çeken kimdir? Anadır… Onu ilk sevk ettiğiniz yer bile anaokulu, anavatanı, ana ocağıdır. Kaç yaşına gelirse gelsin, canınızın bir parçasıdır o…
Annelik okuyarak, araştırarak öğrenilen bir meslek değildir. Pratikte öğrenirsiniz her şeyi. Yaşımın küçüklüğü ve deneyimsizliğin sebep olduğu bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Oğlum 2-3 aylık iken sütünü içmediğinde yaşça büyüklerime sordum. Küçük dilini yuttuğunu, o sebeple sütünü içmediğini söylediler… Kalkıp oğlumu hastaneye götürdüm.
Doktor, neyi var diye sorduğunda ;küçük dilini yutmuş, sütünü içmiyor diye cevap verdim.
Doktor, hiç istifini bozmadan muayene etti ve boğazına baktığında bana kızım gel bak küçük dili orda yutmamış dedi. 🙂 Doktorun cevabı yüzüme tokat gibi yapıştı… Velhasıl kelam yine büyüklerimin teşhis koyduğu bu hastalığın çözümünü onlarda aramaya koyuldum. Söylediklerini birebir uyguladım. İşe yaramadı mı? Vallahi yaradı. Dünün trajedisi bugünün komedisi oldu adeta.
Çocukların her evresi farklıdır. Her döneminin zorlu süreçleri vardır. Sırasıyla, önce doğurma, emzirme dönemi, gaz dönemi, emekleme, yürüme derken diş çıkarma dönemi. Çıkardığı her bir dişte, bir hastalık geçirirler, çıkan 32 dişlerinde 32 hastalık geçirmişlerdir.
Sonra iki yaş sendromu, tuvalet eğitimi derken, her yaşında birer sendromu oldu.
Bir de ergenlik çağları varmış, onu bilemiyorum ama ergenliğe de girdiler mi bir daha çıkamıyorlarmış.
Anne olduk… Anne olduktan sonra neler neler olmadık ki: Aşçı olduk, öğretmen olduk, doktor da olduk çocuğumuz hastalandığında, hastanenin yolunu değil de ilk önce eczanenin yolunu tuttuk…
Çok geçmeden okul yoluna da girdik. Öğrenci taşımacılığında lider olduk. Bizi sınıflara almadılar ama sınıfları bir güzel evlerimize yerleştirdiler. Bu yeni sistemde ödevleri de annelere verdiler.
Heyyy gidi günler heyy, bizim zamanımızda ”Ali ata bak” iken yeni sistemde Ela ile Lale el ele gelip ortalığı birbirine karıştırdı bile… Böyle de garip bir dönemden geçiyoruz!..
Evet sistem tamamen farklı olsa da çabalar, uğraşlar, isyanlar, hayaller hep aynı. Çocuklar hep aynı…
Nereye vardık: Mutfak. Neyse ki mutfağın yolu yakındı. Orada sistem pek değişmiyordu… Mutfak demişken, kimisi için ”ANNE” Sadece yılın bir günü hatırlanır oda ”8 Mayıs Anneler Günü” ve o gün, ona takdim edilen bir mutfak robotuyla bütün yıl bütünleşmesi ve bir tuşla her şeyi bir seferde halletmesi beklenir…
Herkesin hayatta birçok rolü var. Kadın, anne, çalışan, arkadaş, dost, eş, çocuk ve daha bir sürü role sahip ancak ANNE olabilmek zordur ve birçok sorumluluk ister. Bir ailede bütün yük annenindir; yemek, temizlik, alışveriş, iş, güç her şey… Ağır işçi, gece bekçisi hastalanınca baş ucunda sabahlayıcısı.
Annelik; fedakarlıktır, sevgidir, değerdir. Aç, uykusuz, kalsa bile bir çocuk büyütmenin verebildiği o yetebilirlik duygusu, onun her şeyi olduğunu bilmek dünyalara bedel…
Maalesef ki anneliğin bu çaba ve gayreti toplumumuzda çoğu insan tarafından takdire şayan görülmemektedir. Takdir edilmek şöyle dursun annelik sıfatına bile layık görülmeyip, “çocuklu kadın” diye söz edilir. Çocuklu kadın diye, söz edilen anne, yemeyip yediren içmeyip içiren giymeyip giydirendir.
Çocuğu soğuktan donmasın diye kendi üstündeki elbiseleri de çıkartıp çocuklarına giydirerek can veren, kendisi ise donarak ebediyete giden “Afgan anne” çocuklarını korumak için yaşamını feda etti. Hatırlarsanız, yılın ilk günlerinde İran-Van sınırlarında çocukları soğuktan donmasın diye çoraplarını çıkartıp, onlara eldiven yapan anne, kendisi donarak hayatını kaybetti. Bir nevi çocukları için canını feda etti.
Annelerin, biyoloji becerisini, çabasını, sabrını, emeğini ve fedakarlığını yazmayı bir köşeye elbette sığdıramam o yüzden hem bir anne olarak hem de bir annenin evladı olarak son olarak şunları söyleyebilirim:
Belki de yerine asla koyulamayacak tek duygu, evlat sevgisidir ve belki de gidince geri gelemeyecek tek kişi annedir. O yüzden derler ya, bir anam ağlar arkamdan, gerisi hep yalan ağlar diye..
Yorumlar kapalı.