Fast Food yani hızlı yemek yeme, günümüzde hemen hemen tüm çalışanların, gençlerin ve birazda yemek yapmaya vakit bulamayan kişilerin en çok tükettiği yemekler. Bu yemek alışkanlığı özellikle yemek yemek için zaman bulamama ve yemek yapma için çok fazla çaba harcamadan yemek yapabilmek için Fast Food alışkanlıkları kazanılmıştır. Amerika’da 1870’lerde at arabası şeklinde olan yemek vagonlarında işçilere sandviç, tart ve içecek servisi sunulmasıyla ortaya çıkan tez yemek işletmeleri; 1948’de McDonald’s kardeşlerin kâğıt bardak ve peçeteler ile servis yapmaya başlaması ve menüyü hamburger, cheeseburger, patates kızartması, içecek ve tatlı ile sınırlandırması, self servis ve paket servis uygulamalarının başlaması, 1950’ li yıllarda ev kadınlarının çalışma yaşamı içine girmeye başlaması ve Türkiye’ye özgü olarak kentleşme olgusunun hızlanması ve 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarından sonra ortaya çıkan ve hızla yayılan batılı gibi yaşamak/ tüketmek anlayışı gibi nedenlerle günümüzde çok çesitli yerlerde (yol kenarları, okul yanları, benzin istasyonları, hastane yanları gibi) ve çok çeşitli şekillerde (hamburgerci, pizzacı, dürümcü vb. gibi) bulunmaktadırlar.
Günümüzde yetersiz ve dengesiz beslenen birey sayısı artmaktadır. Dengesiz beslenmenin nedenlerinden biri de tez yemeklerdir. Fast FOOD ürünlerinde vitamin, mineral gibi besin değerleri az, karbonhidrat, yağ gibi değerler fazla olduğundan obezite başta olmak üzere şeker, kalp tansiyon ve osteoporoz gibi çeşitli hastalıklara neden olmaktadır. Ayrıca, sağlık sorunu yaşayan bireylerin üretime katılamaması, sağlık harcamaları gibi nedenlerle tez yemek ülke çapında ekonomik sorunlara da yol açmaktadır.
Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık, Türkiye’de obez sayısının 20 milyona yaklaştığını ve bir kişinin obezite tedavi masrafının en az 800 dolar olduğunu ve Türkiye’de obezite ile ilgili toplam yıllık tedavi masrafının 5 milyar dolara yaklaştığını belirtmiştir. Obez bireylerin yaşadığı en büyük sosyal sorunlardan biri, önyargı ve ayrımcılıktır. Toplum tarafından da bu bireylere aynı önyargı ile yaklaşılmakta duygusal ve kişiler arası ilişkilerde sorunlu kişiler olarak görülmektedir. Bu insanların tembel, uyuşuk, aptal ve kirli oldukları düşünülmektedir. Ayrıca, yetişkinlerde obezite ile benlik saygısı arasındaki ilişkileri araştıran çalışmaların bazılarında benlik saygısı ile obezite ve BKİ (beden kitle indeksi) arasında ters orantı olduğu belirlenmiştir. Yani obezite arttıkça benlik saygısı azalmaktadır.
Değişen benlik saygısı ek sağlık sorunları yaşanmasına (depresyon, intihar girişimleri, anoraksıya ve bulimia nevroza gibi) ve maddi kayıplara (iş gücü kayıpları v.s.) neden olmaktadır. Yukarıdaki gibi nedenlerle işverenler, işletmenin karlılığını etkileyeceğinden obez işçileri istihdam etmekten kaçınmaktadırlar. Sonuç olarak toplumların giderek fazla kilolu bireyler haline dönüşmesi toplumsal kalkınmayı etkileyebilir. Çağımızda obezite, yetişkinler kadar çocuklarda da yüksek oranlara ulaşmıştır. Bu ise ileriki yıllarda karşılaşılacak daha fazla sağlık harcaması, iş gücü kaybı ve toplumsal kalkınmanın yavaşlaması ya da düşmesi demek olabilir
Yorumlar kapalı.