Bayram olmuş bitmiş, biz hiçbir şey görmedik.
Bayram günü aldığımız, bayramınız kutlu olsun sözüne o kadar uzak kalmıştık ki, sizin de bayramınız kutlu olsun demeye çoğu kez dilimiz dönmüyordu bile. Ramazan ayı boyunca dilimin döndürdüğü bir duada, hastane köşelerinde bekleyen hastalara şifa dilemekti. Bugün konu biz olunca, başkaları için dilediğin bir duayı bazen kendi için dileyemiyor insan. Hal böyle olunca bizlere de başkalarının dualarına sığınmak kaldı.
Bu hafta sizlere bayram tatili boyunca hastanede geçirdiğimiz zorlu bir süreçten söz etmek istiyorum, aynı zamanda bununla birlikte bazı konulara da değinmek istiyorum…
Ramazan Bayramına iki gün kala kardeşimin yaşadığı şiddetli baş ağrısından dolayı Siiirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yatışı yaptırıldı.
Yapılan tüm ilaç tedavilerine rağmen hiç bir şekilde dinmeyen ağrıları sonucunda geniş bir sağlık taramasından geçti. 18’ini doldurmaya henüz 2 ay kaldığından ötürü yetişkin grubuna girmeyince çocuk hastalıkları servisinde tedavi görmesi doktorlarımızın da işini biraz zorlaştırmıştı…
Ancak, geniş çaplı bir ekip çalışması ile birlikte hastanın, hastalığı ve buna bağlı gereksinimlerinin doğru saptanması, doğru tanı konulması, tedavi ve bakımına yönelik isabetli plan yapılması ve planın özenle uygulanması sonucunda psikolojik durumun yol göstermesiyle birlikte tanıya ulaşılması bir haftanın sonunda bizlere de rahat bir nefes aldırdı.
Biz o zorlu süreçte, kendi acımız ve üzüntümüz ile daha baş edemiyorken, dışarıdan insanların psikolojik baskısıyla da aynı zamanda baş etmeye çalıştık…
Neymiş efendim, iyi bir doktora görünsün. İyi bir doktordan kasıt nedir anlamış değilim! Devlet doktorlarımız neden küçümseniyor anlamış değilim!
Hastane teknik olarak yetersiz kalır sevk istersin onu anlarım. Doktor, yetersiz olur sevk istersin onu da anlarım. Hastane teşekküllü, doktorlar tam teşekküllü hiç bir gerekçe olmadan tamamen keyfi istek üzerine yapmak istediğin eylemin hastayı zedelemekten başka işe yaramamasına rağmen hastane değiştirmeyi istemek bende akılla mantıkla bir açıklaması yoktur. Yine de bu konuda ailemi tutan, bayram tatilinin olması ve çoğu doktorlarımızın izinde olmasıydı.
Toplumumuzun devlet doktorları ile özel doktorlar arasında diktikleri ağaçlar ile oluşturmuş oldukları ormanın çevreye hiçbir faydası yoktur.
Kendi şahsım adına bir örnek vermem gerekirse eğer biri devlet hastanesinde, diğeri de özel hastanede olmuş olduğum iki aynı ameliyatın, hangisinden daha memnun kaldın diye soracak olursanız eğer, birini diğerinden üstün tutamam. Bırakın, ayrıcalığı, sınıflandırmayı, yabancı filmlerde izleyip, hayal ürünü kitaplarda okuyalım. Asıl yapmamız gerekenin değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğidir.
Bir aile dostumuzun, gittiği onlarca hastanede tedavisine karşı aldığı hep aynı ilacın faydasını görmeyince, onların deyimiyle Ankara’da iyi bir doktora gitti. Orada da aynı ilacı alınca daha doktorun yanında bu ilaç bana fayda vermiyor diyerek reçeteyi yırtma eyleminde bulunmuş.
Doktorun senin tedavi ilacın bu, ilacı nasıl kullanıyorsun? diye sorunca düğümler çözülür.
Çoğumuzun bildiği gibi, yanlış ilaç kullanımı iyileşme sürecini uzatır…
İnancınızın olmadığı, güveninizi kaybettiğiniz noktada doktorları suçlamak yerine kendini sorgulayabilmeli insan.
Evet, kabul etmek gerekir ki sağlık çok hassas bir konu, ortada yaşamsal bir sorun olması nedeniyle insanlar daha duyarlı, çok çabuk kızabiliyor bazen. Ama bu kimseye ne sözlü, nede şiddetle saldırı hakkını vermez…
Diğer tüm meslek gruplarında da olduğu gibi, sağlık kurumunda da işini hakkıyla yapmayanlara serzenişte bulunurken, tüm işini hakkıyla yapan, fedakarlık ve sabır gösteren sağlık çalışanlarını ve diğer meslek gruplarını dışında bırakmayı unutmayalım..!
Bu haftaki yazımı, Mahatma Gandhi’nin bir sözüyle bitirmek istiyorum; “İnsanlığa karşı olan inancını yitirmemelisin. İnsanlık bir okyanustur. Bazı damlalar kirli diye okyanus kirlenir mi hiç”
Yorumlar kapalı.