ESKİ SİNEMA
Eski sinema, birçok küçük şehirde olduğu gibi bu şehirde de çarşının arka sokaklarından birindeydi. Şehrin ilk sinemasının olduğu sokak hem ufak hem de dardı. Sinemanın her yerini büyük bir ilgisizlik ezip geçmiş. Giriş kapısı çürük ve çatlaklarla dolu. Briketli yüksek duvarlar isli, delik deşik durumda. Eski sinemanın iç ve dış duvarlarının önünde ateşler yakılmış olmalı ki duvarlarda kara lekeler boya gibi görülmekte. Belki de sinemanın kapanmasının ertesinde dış duvarda büyük harflerle yazılmış ‘MOTOR TAMİRİ YAPILIR’ yazısı hala okunuyor.
Kamera penceresi adeta bir harabeye dönmüş. Örümcek ağları dans ediyor orada. Gişenin demir penceresi kapalı. Kapı önünde, sokağın içinde çın çın öten sesiyle: ” Başlıyooor! Hade başlıyooor! ” diye bağıran çocuk kim bilir nerede? Eski sinema sokağını hep sevmişimdir. Hatıralarla dolu bu sokaktan her geçişimde tüylerim diken diken olur. Hislilik, şaşkınlık, sıcaklık ve ürperti gibi şeyler! Sanki bir filmin dokunaklı bir sahnesini izliyoruz. Her şey nasıl da değişip yitebiliyor? Sessiz sokakta bütün yüreğimle -sanki bir bilet alacakmışım gibi- heyecan içindeyim…
GÜN BATIMI
Bazı bazı akşama doğruları uğramayı adet haline getirdiğim yerdeyim. Bu yer dağlarla çevrili değil fakat burada kırlarda rastlayabileceğimiz ufak tefek tepeler görmek mümkün. Tepeler dahi göz alabildiğine uzanan ovaya engel sayılmaz. Böylece minik minik tepeler, engin ova ve ufuk çizgisi muhteşem bir manzara meydana getiriyor. Sırf bu manzara için olsa bile insan harika duygulara kapılıyor. Bu seyirlerin hazzı gün batımında zirveye ulaşıyor. Burası öyle bir yer ki, asıl o zaman büyüleyici görüntülerin tadına varabiliyorsunuz. Bu kırsal alan, daha doğrusu önceleri kırsal sayılan bu yer; şehre yakın köylere komşuluk ederken tüm toprak mısır ve pamuk tarlalarıydı. Çok değil, henüz birkaç yıl önce tarlalar yerli yerindeydi. Hala da tarlalar görebilme şansımız var. Komşu köylerin çobanları biçilmiş tarlalarda koyunları otlatıyor arada sırada. Tüm büyüyen şehirlerin kaderlerinde olduğu gibi zaman içinde kimi kurum ve kuruluşlar bu yöne kaydı. Aynı zamanda kenar mahalleler kırla birleşerek bazı tarlalarda binalar mantar gibi bitiverdi. Kenar mahallelerin caddelerinde yeni yeni yapılar yükselmiş durumda. Tek tük kalan tarlalarda da inşaatlar bu gidişle başlar gibi. Fakat şehrin değişimi ve gelişimi büyük ihtimalle sonsuz ufukla güneşe ulaşamayacak gerçeği beni sevindiriyor. İşte bazen etrafımı seyredip dururken böyle derin düşüncelere de dalıyorum. Bu yer şehir içi ve şehir dışı yollara yakınlığından dolayı arabaların gidiş gelişleriyle, gün ağarırken bir hareketlilik ve canlılık göze çarpar. Nasıl ki sağımda-solumda uzanan yollarda yayalarla arabalar adeta yorgun argın evlerine yöneliyorlarsa; güneş de batıda öyle usul usul tepelerin ardına çekilip ufka doğru ilerlerken sarıdan turuncuya ( tıpkı bir portakal gibi görünür ), bulutlar griden kırmızıya, gök maviden eflatuna döner. Derken gök kubbe menekşenin her türlü rengine bürünür. Güneydoğuya düşen şehre karanlık çökmeye başlar. Kırsal bölge ise gün batımı yansımalarıyla alaca renklere bezenmiştir. Manzaranın güzelliği muazzam bir etki bırakıyor insanda. Şehre hem yakın hem uzak bu yerde oturup seyrederken öteleri bütün varlığımda rahatlık ve huzur hissediyorum
Yorumlar kapalı.