Hepimizin bazı zamanlarda sırtını duvara veripte hayatı izlediği derin bir hava soluduğu bir zamanı oluyor. Derin bir hava soluduğumuzda ister soluduğumuz temiz bir hava olsun ister alışkanlıklarımızdan biri olsun durup ta bizi hayal alemine sevk edişini reddedemeyiz. “Şu ana dek ne başardık bu vakitte sonra da neleri başaracağız diye” rutin bazı sorularla cebelleştiğimiz oluyor. Zihnimizin sürekli aktif olduğunuz düşünürsek kafamızdaki kaosun olması normal tabi. Belki de bu soruları sorduğumuzda dolayı şu anda karşınızda yazılarımıza bulunuyoruz.
Bir yazı için kalem oynattığımızda kaynağının olmaması imkansız. Bir yerde yaşanan olayları, durumlar ya da fikirleri gözlemleyerek ya da dinleyerek kelimeleri harmanlıyoruz. Sonuçta sanatın kaynağı halktır. Halk ile beslenir. Halkın içerisine indiğimizde ve günümüzün modern çağının rahatlığın bir çit ardına gittiğimizde toplumda kanayan yaralarla karşılaşıyoruz. Dört duvar arasında çürüyen hayatlar, kısa bir dönem önceye gittiğimizde uçsuz bucaksız bozkırlardaki cahil zihniyetlerin hükümleri, sinematikleştirilen küçük yaşta evlilikler ve nicesi…
Böyle bir yaşam maratonu içerisindeyken, tartılmayacak derecede hayatın ağırlıklarını omuzlarken kendimizi ne denli fark edebiliyoruz. Düşünsenize 15’li yaşlarınızda evlendirilip 10 çocuğa bakıyorsunuz; ne yazık ki 50 li yaşlarınızda hayatınızın sorumluluklarınız dan kurtulabiliyorsunuz. Hayatımız yalnızca eski serüvenlerimizden mi ibaret. Şu anki global dünyanın değişimine uyum sağlamakla uğraşırken unuttuğumuz birçok şey oluyor. Hayatımızın göz ardı edilmeyecek bir kısmını eğitimle, işle ve ailevi problemlerinizi çözmekle harcıyoruz. Şu anda ilgilendiğimiz işte bile bir maraton içinde değil miyiz. Kalbinizi kırmak istemem dostlarım ama biz bu hayatı yaşamıyoruz bu hayata tutunmaya çalışıyoruz.
Yaşamın zorlukları bizi istemediğimiz işe, istemediğimiz ilişkilere ve istemediğimiz statülere itiyor. Bunca dinamizm bizim yaşam süremizi göz ardı edilmeyecek derecede sınırlıyor.
Onca şeye rağmen batırdığımız günün güneşini sonraki günü aydınlatmasını bekliyoruz. Ve hiçbir şey olmamış gibi bir sonraki güne devam ediyoruz. Onca şeye rağmen hayata değiştireceğiz şeyler baya kısıtlı. Bence elimizdekilerin kıymetini bildiğimiz kadar şanslıyız. Yapabileceğimiz fazla bir şey yok zaten. Peki ya sizce?
*Cahit Ok’un yazısı
Yorumlar kapalı.