Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından uzmanlar yüksek riskli bölgelerin yanı sıra düşük riskli bölgeleri de açıkladı. Peki düşük riskli bölgelerin dikkat çeken özelliği ne?
Türkiye’de büyük yıkıma yol açan depremler dünyanın dört bir yanından uzmanların da gözünü afet bölgesine çevirmesine neden oldu. Fay hareketleri ve depremlerin yapısal özellikleri ile sonuçları incelenirken gezegenin farklı noktalarında gerçekleşmesi beklenen depremler de yeniden masaya yatırıldı. Haliyle risk katsayısı yüksek olan bölgeler gündemde kendilerine yer buldu.
Bilindiği üzere dünyada, ülkemizin yer aldığı topraklar da dahil olmak üzere pek çok yer yüksek deprem riski taşıyor. Özellikle tektonik levhaların kesiştiği ve çarpıştığı yerler yüksek riskli noktalar olarak öne çıkmakta.
TÜRKİYE VE ‘ATEŞ ÇEMBERİ’
Türkiye’den örnek vermek gerekirse, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın kuzeyinde Avrasya Levhası, güneyinde ise Anadolu Levhası yer alıyor. Hem güneyden Afrika Levhası hem de güneydoğudan Arap Levhası’nın hareketiyle bölge oldukça hareketli bir hal alıyor.
Bir başka örnek ise Pasifik Levhası’nın sınırlarını işaret eden Ring of Fire yani Pasifik Ateş Çemberi. Pasifik Deprem Kuşağı olarak da bilinen bu kuşakta dünyadaki depremlerin yüzde 81’i gerçekleşmekte.
Şili’den kuzeye doğru Güney Amerika kıyıları, Orta Amerika, Meksika, ABD’nin batısı, Alaska’nın güneyi, Japonya, Filipinler, Yeni Gine, Güney Pasifik adaları ve Yeni Zelanda bu kuşakta yer almakta. Söz konusu kuşakta yer alan ülkelerin tamamı uzak ya da yakın geçmişinde şiddetli depremler deneyimlemiş ülkeler.
NERESİ GÖRECE DAHA GÜVENLİ?
Bir de daha az riskli yerler bulunmakta. Basitçe levhaların ortalarına doğru gittikçe büyük deprem yaşama riskinin azaldığını görüyoruz.
Avrasya Levhası’nın iç kesimlerinde yer alan Rusya’nın neredeyse tamamı, Avrupa’nın kuzeydoğusu, İzlanda dışında İskandinavya, Almanya ve Fransa’nın birbirleriyle sınır oldukları bölgeler hariç neredeyse tamamı, İspanya, Portekiz, Birleşik Krallık, Brezilya, Arjantin, Afrika kıtasının doğusu hariç tamamı, Suudi Arabistan, Katar, Güney Kutbu ve Avustralya bu bölgeler arasında sayılabilir.
LEVHA SINIRLARI VURGUSU
Amerikan Coğrafyacılar Derneği’nden coğrafyacı Mario Hansen, “Dünya yüzeyinde sismik aktivite ve depremlere karşı tamamen güvenli bir yer yok” derken tektonik levha sınırlarına yakın ülkelerde şiddetli depremlerin meydana gelme riskinin çok daha yüksek olduğunun da altını çiziyor.
Hindistan Jeolojik Etüt Dairesi’nden jeolog Abhishek Tiwari ise tüm depremlerin sadece yaklaşık yüzde 9’unun levha sınırları ile ilişkisi olmayan aktif fay sistemleri üzerinde uzandığını aktarıyor ve en az riskli yerler arasında Rusya ve Güney Amerika’nın doğusunu işaret ediyor.
Avrupa ülkeleri arasında dikkat çeken ülke ise Malta. Bu küçük ada ülkesi Akdeniz’de olsa da Afrika Levhası’nın güvenli bir bölgesinde yer almakta. Araştırmalar, 1542-1923 arasında Malta’da etkili olan 7 deprem bulunduğunu söylüyor. Bunlardan sonuncusu 1923’te yaşanmış ve 6.4 büyüklüğündeki bu depremde bazı yapılarda çatlaklar oluşmuş.
1856’da merkez üssü Girit olan 7.7 büyüklüğündeki deprem Malta’da hissedilen en büyük deprem olarak kayıtlarda yer alıyor. Bu depremde çok sayıda bina ağır hasar almış.
Avrupa’ya biraz daha detaylı bakmak gerekirse karşımıza AB tarafından finanse edilen SHARE adlı programın hazırladığı Avrupa Sismik Tehlike Haritası çıkıyor. Projeye göre Avrupa’da toplam uzunluğu yaklaşık 64 bin kilometre olan bin 100’den fazla fay bulunmakta. Sıcak noktalar ise Türkiye, Yunanistan ve İtalya olarak dikkat çekmekte.
Türkiye’de ise deprem riski taşıyan iller beş farklı kategoride sınıflandırılmakta. Bu bağlamda dördüncü ve beşinci kategorideki iller deprem riski düşük olarak nitelendirilmekte. Bu iki kategoride yer alan iller ise Karaman, Kırklareli, Nevşehir, Aksaray, Konya, Edirne, Ankara, Niğde, Sinop, Giresun, Rize, Artvin, Trabzon ve Adana. Ancak bu şehirlerde riskin düşük olması, olası bir depremin bu bölgelere etki etmeyeceği anlamına da gelmiyor. Örneğin Adana, asrın felaketinden etkilenen iller arasında yer almış, şehirde 400’ü aşkın insan yaşamını yitirmişti. Bu noktada yapıların yönetmeliklere göre inşa edilmesi, risklerden bağımsız olarak hayati bir önem taşımakta.
Kaynak: Haber Global
Yorumlar kapalı.