soL’dan Özkan Öztaş, Türkiye’de mevsimlik tarım işçilerinin ve mültecilerin sorunlarını gazeteci yazar Ercüment Akdeniz ve tarım ekonomisi uzmanı Burak Öztornacı ile konuştu
Türkiye’de mevsimlik tarım işçileri denildiği zaman ilk akla gelen Kürt tarım işçileri oluyor. Uzunca bir döneme yayılan çatışma ve savaşın yanı sıra boşaltılan köyler, aşiretler arasında yaşanan kan davaları ve kimi çevresel nedenlerden ötürü Kürt emekçiler kendi topraklarından göç ederek mevsimlik tarım proletaryasını oluşturuyordu.
Ancak 2012 yılı itibariyle Suriye’de baş gösteren iç savaş ve Türkiye’ye gelen Suriyeli göçmen ve sığınmacıların varlığı ile mevsimlik işçiler arasında yaygın bir şekilde Suriyeli tarım işçileri görülmeye başlandı. Özellikle Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerinde başlayan Suriyeli mevsimlik tarım işçilerinin devinimi gün geçtikçe daha geniş bir alana yayıldı.
Mevsimlik tarım işçilerinin yaşadıkları sömürü, kötü çalışma ve barınma koşulları, zaman zaman yaşadıkları linç ve kamyon kasalarında taşınırken meydana gelen kazalar artık bu çalışma alanıyla beraber anılır şeyler.
‘Tarımda makinalaşma artsa da mevsimlik işçi gerçeği devam ediyor’
Türkiye’de özellikle son 30 yılda tarımda makinalaşmanın artmasıyla birlikte mevsimlik tarım işçilerinin tarım bitkilerinden daha çok bahçe bitkilerine doğru geçiş yaptığı gözlemleniyor. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Burak Öztornacı bu ayrımdan bahsederken mevsimlik tarım işçilerinin halen ciddi rakamlarla ifade edildiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Konu tarım olduğu için sadece bahçe ve tarla ile uğraşan tarım proletaryası değil aynı zamanda hayvancılık yapan mevsimlik işçileri de bu alana dahil etmek doğru olacaktır. Bugün Türkiye’de mevsimlik tarım işçileri genellikle bahçe bitkilerinin üretiminde çalışırlar. Buradan meyve ve sebze üretimi anlayabiliriz. Bunun yanı sıra makina kullanımının yaygınlığına rağmen tarla bitkilerinde de çalışanlar var.
Bugün bazı rakamlar bize Türkiye’de 400 Bin kadar tarım işçisi olduğunu gösteriyor. Ancak bu sayının içerisinde göçmen işçiler, çocuk işçiler ya da kayıt dışı çalışanlara dair bir rakam söylemek güç. Uzmanlar olarak bu nedenle bu alanda 500 bin kişi çalışıyor demeyi daha uygun buluyoruz. Bunlar tabi alt rakamlar gibi de düşünülebilir.”
‘Türkiye’nin en kötü çalışma koşullarına sahip alanlarından biri’
Burak Öztornacı’nın ifadesiyle, Türkiye’de en kötü çalışma koşullarına sahip alanlarından birini mevsimlik tarım işçileri oluşturuyor. Zaman zaman kamyon kasalarında taşınırken yaşadıkları kazalarla kamu oyununun gündemine gelen mevsimlik tarım işçileri, esasında çalışırken de çadırlarda, su ve elektriğe yaygın olarak ulaşamadıkları örneklerde yaşam mücadelesi veriyorlar. Önemli bir çoğunluğunun çocukları ise bitki üretimine bağlı yer değiştirme zorunluluğunda ötürü sağlıklı eğitim alamıyor.
“Memleketin hemen hemen her yerinde tarım faaliyetlerinde görmek mümkün” diyen Öztornacı, “Daha önceleri Suriye’den gelen göçlerden önce bu alanda belirleyen şey Kürt tarım işçileriydi. Üstelik bu sadece belli bir tarım etkinliğiyle de sınırlı değildi. Karadeniz’de fındık, Çukurova ve Akdeniz’de narenciye, yine Çukurova ve Güne Doğu’da pamuk, Orta Anadolu’da kiraz, vişne gibi aklınıza gelebilecek tüm tarım ve bahçe bitkileri ile alakalı üretimlerde Kürt tarım işçileri oluyordu. Bu da toprak ve bahçe sahipleri için ucuz iş gücü manasına geliyor” diyor.
‘Tarım ve hayvancılıkta göçmen işçiler ağırlık kazanıyor’
Bugün tarım ve hayvancılık alanında göçmen işçilerin ağırlık kazandığını ifade eden Öztornacı, “Bizim de saha çalışmalarımızda karşılaştığımız veriler bu durumu doğruluyor. Bugün Urfa, Mardin, Antep hattına baktığınızda göçmen işçilerin ağırlığı hemen fark ediliyor. Üstelik burada daha çok Suriyeli, Afganistanlı, Özbek işçiler akla geliyor ama tablo bundan daha fazlasını gösteriyor bizlere. Karadeniz’de Gürcü hatta son süreçlerde Afrikalı işçiler burada yer almaya başladı” diyor
‘Göçmen düşmanlığı gıda güvenliğini tehdit edebilir’
Mevcut durumdaki göçmen karşıtlığının ve düşmanlığının piyasada bir karşılığı olmadığını ifade eden Burak Öztornacı, arazi ve ürün sahiplerinin önceliğinin ucuz iş gücü olarak görülmesinden ötürü göçmen işçiler olduğunu ifade ediyor. Göçmen işçilerin ciddi bir alanı doldurduğunu belirten Öztornacı, olası bir göçmen karşıtlığıyla büyüyecek bir sorunun Türkiye’de gıda güvenliğini tehdit edecek bir duruma erişebileceğine dikkat çekiyor.
‘Linç edilen işçilerin yerine daima daha ucuza çalışacak olanlar geliyor’
Konuya ilişkin önemli bir ayrıntının altını çizenlerden birisi de Araştırmacı-Yazar Ercüment Akdeniz. Özellikle Türkiye’deki mültecilerin durumu ve emeği hakkındaki çalışmalarına aşina olduğumuz Akdeniz, yaşanan linç vakalarında ilginç bir ayrıntıya dikkat çekiyor.
Akdeniz, “Bugün işverenler işçi bulamıyoruz diyor daha çok. Bu konuda sızlanan bir küme görmeye başladık. Çünkü çok ciddi vergiler var ve maliyetler çok ağır. Bu da kayıt dışı çalışmanın önünü açan bir durum yaratıyor. Özellikle küçük üreticilerde bunu görmek mümkün. Bundan dolayı da güvencesiz, sigortasız çalışacak işçi tercih ediyorlar. Bu hem maksimum kâr demek hem de küçük işletmeler için ayakta kalmanın tek yolu. Böyle olunca da Türkiyeli, yurttaş işçiler bu tür işlerden ve sektörlerden, merdiven altı üretim alanlarından çekiliyorlar. Bunlar aynı zamandan en tehlikeli, en ölümcül çalışma alanları. Burada çok ciddi bir ayrışma var. İşte burada çok ciddi bir boşluk doğdu. Burayı önce Suriyeliler ve sonra diğer ülkelerden gelen işçiler doldurmaya başladı” diyor.
Ercüment Akdeniz kategorik olarak tüm işçilerin kendi aralarında bir tür göçmen karşıtlığına itildiğine dikkat çekiyor. Türkiye’de Suriyeli işçilere, Suriyeliler piyasa sonradan gelen diğer ülkelerden göç etmiş işçilere doğru bir dışlayıcı tavra sahip kılınıyor diyor ve ekliyor: “Bir yerde bir linç ya da bir hedef gösterme olduğu zaman, mesela İzmir Torbalı’daki örneği hatırlatabiliriz. Yani sürülen bir kitlenin yerine gelen her yeni işçi, yerine geldiği işçiden daha ucuza çalışmayı kabul ederek geliyor. Zaten iş verenler göçmen işçi bulmak konusunda da çok sorun yaşamıyorlar. Bu da tarım patronlarının ve sanayi patronlarının işine geliyor. Irkçılığın ve şovenizmin her çıktığı yerde işçilerin iç göçü hareketlenmeye başlıyor ve yeni gelenler daha ucuza çalışıyor. Buradaki olaylar da bilinçli bir sermaye stratejisi olarak görülüyor”.
‘Suriye’deki savaş öncelikle tarım işçilerini mülksüzleştirdi’
Suriye’deki savaşın öncelikle Suriye’deki tarım işçilerini mülksüzleştirdiğini ifade eden Ercüment Akdeniz Suriye’nin her şeyden önce bir tarım ülkesi olduğunu ve yaşanan savaşın orada öncelikle tarım işçilerini vurduğunu belirtiyor. Dolayısıyla da Türkiye’ye gelen işçilerin önemli bir kısmı ilk zamanlar tarım alanlarında faaliyet göstermeye başlamış.
Akdeniz “Bu mülksüzleşme çok hızlı oldu. Tarım alanlarını ve hayvanlarını kaybettiler Suriye’de. Dolayısıyla da vasıfsız iş gücüne dönüşmüş oldular. İlk yapabildikleri şey Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve GAP Projesi kapsamındaki alanlarda Urfa, Adıyaman ve Hatay bölgesinden Antalya’ya kadar tüm güney bölgelerinde savaştan ötürü mülksüzleşen çiftçilerin, kır proletaryasına dönüştüğü hızlı bir evrim süreci gerçekleşti” diyor.
Bu bölgelerde Kürt ve yerli Arap işçilerin yoğunluk göstermekle birlikte artık göçmen işçilerin ciddi bir ağırlık kazandığını ifade ediyor.
Karadeniz’de Afrikalı mevsimlik işçiler ve online tarım eğitimi
Türkiye’de göçmen emeği denildiğinde daha çok Suriyeli ve Afgan işçiler akla gelse de Gürcü işçilerin de sektörde çok ciddi bir ağırlığı var. Gürcistan nüfusunun önemli bir kısmına tekabül eden bu sayıların yanı sıra son süreçlerde Afrikalı işçilerin de çay tarımında yer aldığı görülüyor.
Ercüment Akdeniz bu sürecin daha çok pandemi döneminde şekillendiğini belirtiyor. Covid-19 pandemisi döneminde sınırlar kapanınca Gürcistan’dan da çay tarımına kimse gelememiş. Akdeniz buradaki süreci şu sözlerle anlatıyor:
“Normalde Rize’ye her yıl 40 bin civarında tarım işçisi gelirdi Gürcistan’dan. Bunlar aynı zamanda çaydan anlayan iyi çay toplayıcılarıdı. Pandemide sınır kapıları kapanınca yeni bir arayışa girildi ve Afrikalı işçiler buraya gelmeye başladı. Başta Senegal olmak üzere çeşitli Afrika ülkelerinden gelen işçileri görmeye başladık Karadeniz’de. Hatta o dönemlerde internet videoları ile bu işçilere çay toplamayı öğretip sonra getirip çalıştırdılar.”
Göçmen işçiler her geçen gün sektörde ağırlığını arttırırken çalışma koşulları ve sömürünün boyutları ise kaldığı yerden devam ediyor.
Yorumlar kapalı.