BirGün yazarı Timur Soykan, “Türkiye dünyanın mafya üssüne dönüştürüldü ve her gün bu gerçeğin dramatik örnekleriyle karşılaşıyoruz” diye yazdı.
Soykan, “Türkiye nasıl mafya üssü oldu?” başlıklı yazısında, “Neden Türkiye’ye dünya mafyası akın ediyor?” sorusuna yanıt aradı.
Soykan’ın yazısı şöyle:
Birinci neden Türk vatandaşlığının korumasına kavuşmak istemeleri. Çünkü güya kendini milliyetçi olarak adlandıran AKP-MHP koalisyonu, Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını çok ucuzlattı. 500 bin dolarlık yatırım yaparsanız eğer cebinize Türk pasaportunu, Türkiye Cumhuriyeti kimliğini koyabiliyorsunuz. Uluslararası suç baronları, suç örgütü liderleri bunu neden istiyor? Çünkü kendi ülkelerinde, vatandaş oldukları diğer ülkelerde aranmalarının çıkması halinde Türkiye’de yakalansalar bile, Türkiye onlar için bir cennet, iade edilmiyorlar. Türkiye diğer ülkelere: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, burada yargılanır” diyerek, yasalarından ötürü orada işlediği suçlardan dolayı iade edemeyeceğini belirtiyor. Bu suç örgütlerine bir davet.
Ucuza satılan vatandaşlık, bu iktidardan dünyadaki mafyaya bir davete dönüşmüş vaziyette. Bunun pek çok örneğini gördük. Birincisi, hatırlarsanız Rawa Majid vardı. Marmaris’te para dolu çantasını bankta unuttu. O çantayı bir işçi buldu. Karakola çağrıldı, bir baktık ki adam uyuşturucu baronu. Meğer bir tarafı İsveç’te çok kanlı çatışmaları olan, hatta Türkiye’den o çatışmaları yöneten bir uyuşturucu baronuymuş. Bir süre sonra ortaya çıktı ki Rawa Majid Türk vatandaşlığı almış. Yakalandığında, hatta bunun belgelerini de çıkarttık, verdiği ifadelerde Türkiye vatandaşı olduğunu söylüyor. İstanbul’da işyerleri ve evleri olduğundan bahsediyor. Hatta vatandaşlığının da Bodrum’da bir villa alarak kazandığını öğrendik. 4 ay sonra Türkiye’de serbest bırakıldı.
Bu zaten yeterince çarpıcı bir örnek ancak sadece bununla sınırlı değil. Sedat Peker ifşalarını da görmüştük. Ahmet Naziri vardı. Kendisi devasa bir dolandırıcılık organizasyonunun lideri. “Forex” dediğimiz bir dolandırıcılık sistemine sahipler. Sedat Peker’in iddiasına göre yılda 250 milyon dolarlık bir dolandırıcılık ağı kurmuş vaziyetteler. Baktık ki o da Türkiye’ye gelmiş. Sedat Peker eşyalarından öğrendik ki, Türk vatandaşı olmuş. Hatta sonra bunun belgelerini de bulduk ve onları da yayınladık. Bu da yetmemiş, adama silah ruhsatı da aldırmışlar. Düşünün, kırmızı bültenle aranan kişiye Eskişehir Valiliği’nden, ikametgâhını da oraya almış, bir silah ruhsatı bile vermişler. Hatta bu kişinin korumalarla gezdiğine; bu kişilerin çakarlı araçlar kullandığına dair örneklere rastladık.
Şimdi son bir örnek var. Bu benim çok önemsediğim ve sürekli altını çizdiğim bir konu. Jos Leijdekkers diye bir Hollandalı uyuşturucu baronu var. Bu kişiye “Bolle Jos” yani “Tombul Jos” diyorlar. Bu kişi gerçekten Avrupa’da çok büyük bir uyuşturucu trafiğinin başında duruyordu. Hollanda basını, uzun bir süredir bu kişinin Türkiye’de olduğunu iddia ediyor. Hollanda’nın en önemli gündem maddelerinden biri bu adamdı ve böyle bir iddiaları vardı. Aylarca yayın yaptılar, yıllarca sürdü bu. Bir türlü operasyon olmamıştı. Sonra operasyon oldu. Bolle Jos kaçtı, kurtuldu. Onu kim koruyordu, kaçmayı nasıl başardı; hâlâ bilinmiyor. Ancak onunla bağlantılı olarak Türkiye’den eroin gönderip Avrupa’dan kokain takası yapan bir çetenin, Abdullah Alp Ü. diyoruz ona, bu operasyonda tutuklandığını biliyoruz. Hatta yurtdışındaki bağlantılarını yapanlar da tespit edildi; onlar da Türk’tü. Bu uyuşturucu çetesine yapılan operasyon, bir anlamda dünyada ve Türkiye’de bir umut oldu. “Bu yabancı suç örgütü liderleri Türkiye’de. Artık Süleyman Soylu dönemi bitti, bir operasyonlar dönemi başlıyor” dendi. Çünkü Hollanda yetkilileri Jos’un Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı aldığını da iddia etmişlerdi. Biz bununla ilgili bir belgeye sahip değiliz. Ama bu operasyon olunca, pek çok dünya ülkesinde acaba Türkiye bu konuda bir değişim mi geçirecek diye düşünüyor. Çünkü şunu biliyorlar; Türkiye kolay vatandaşlık dağıtmasından ötürü suç örgütü liderlerinin oraya geldiği ve orada bir koruma kalkanına kavuştuğu için bu bütün dünyanın, özellikle Avrupa ülkelerinin, gündem maddesi. Dediğim gibi, bu operasyondan sonra bir umut doğdu ama Jos’un kaçtığı operasyondan günler sonra Jos’un sağ kolu olan Isaac Bignan diye bir kişi kaçma hazırlığı yaparken yakalandı. Bu çetenin çok önemli bir ismiydi.
Benim bazı kaynaklardan duyduğuma göre, henüz doğrulatamadım, Isaac denilen, “Balina” kod adlı, kişinin de aynı zamanda; ailesinin, karısının ve çocuklarının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı aldığı iddia ediliyor. Şimdi bütün bunları birleştirdiğimizde bir tabloyu ortaya koyuyor. Daha pek çok örnek sıralayabiliriz. Ama son olarak, çok çarpıcı bir tablo ile Belçika medyası sayesinde tanıştık. Belçika’da Anvers Limanı’na 3,2 ton kokainin indirilmesi ile ilgili, orada yakalandı bu kokain, bir dava var. Bu davada bir numaralı çetenin mensubu Belçika’da yakalandı. Hatta Zürih’te yakalanıp, Belçika’ya iade edildi. Burada aranan iki tane zanlı var. Birincisi Bosna Hersek kökenli Sani Al Murdaa ve onun sağ kolu olarak tarif edilen Flamur Sinanaj. Bu ikisi uzun süredir aranıyordu. Belçika polisi bu kişilerin İstanbul’da olduğunu tespit etmiş. Yani bunlar da Türkiye’de. Bu kişileri tespit ettikten sonra Türkiye’ye iade başvurusu yapmışlar. Belçika medyasında yer alan habere göre Türkiye bu resmî iade başvurusuna; “Bunlar artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, biz size bunları iade edemeyiz” diye yanıt vermiş.
Bu çok büyük bir skandal. Birincisi kırmızı bültenle aranan, suç kaydı, suç sabıkası olan kişilere vatandaşlık veremezsiniz. Ama Belçika medyasının iddiasına göre bunlara “Türkiye vatandaşı” denmiş. İkincisi, Bosna Hersek’te 38 yaşındaki çete lideri Sani Al Murdaa dediğimiz, Skaljari suç örgütüne bağlı bir isim. Hatırlarsanız Skaljari suç örgütünün lideri olan Vukotiç, İstanbul’da Mecidiyeköy’de Kavac Çetesi tarafından gündüz vakti öldürülmüştü ve Vukotiç sahte bir oturma izniyle Türkiye’de kalıyordu. Avrupa’nın en kanlı savaşını yaşıyor bu iki çete, inanılmaz canice cinayetler var ve Kavac Çetesi mensupları da yine İstanbul’da Polonezköy’de yakalanmıştı. Yani bu kişinin de Skaljari suç örgütünden olduğu iddia ediliyor. Peki bu kişilerin yanı sıra başka hangi bölgelerden Türkiye’ye geliniyor dersiniz; her yerden. Avustralya’dan gördük, Yeni Zelanda’dan bir suç örgütü liderinin İstanbul’da yakalandığını gördük. Geçtiğimiz günlerde, Latin Amerika’da, seçim sürecinde olan Ekvador’da, bir tane devlet başkanı adayı öldürüldü. Devlet başkanı adayı uyuşturucuyla mücadele edeceğinden bahsediyordu ve bunu vaat ediyordu. Adamı suikast düzenleyerek öldürdüler. Onu öldürdüğü iddia edilen çetenin, hatta lideri için cezaevine baskın yapıldı 4 bin polis ve askerle arabalara nakledildi, onların rakibi olan Los Lobos diye bir çete var. O çetenin Pipo lakaplı liderinin de Türkiye’de yaşadığını Ekvador basını yazıyor. Yani Ekvador basını; “Bu katilin lideri de Türkiye’de” diye haber yayınlıyor. Bu durumda şu soruyu sormak gerekiyor; isterlerse 50 milyon dolarlık yatırım yapsınlar, bu kişilerin vatandaşlığı yasadışı, vatandaş olamamaları lazım. Çünkü vatandaş olma koşulları var; sabıkasız olmak, hakkınızda arama kararının olmaması, suç geçmişinizin olmaması gibi pek çok kriter var.
Peki, bu kişiler nasıl vatandaş oluyor? Bu kişileri vatandaş yapan bir çete mi var? Veya bu çete kimlerden oluşuyor? Bu çetenin arkasında kimler var ki, insanlara vatandaşlık verebilecek kadar güçlü? Ana soru bu ve bu soru, “Türkiye’nin dünyanın nasıl bir mafya üssüne dönüştürüldüğü” sorusunun yanıtını doğuracak. Biz bunu böyle çözeceğiz. Ama günümüz Türkiye’sinde bu soru çözülecek mi, bununla ilgili bir soruşturma yapılacak mı durumu hakkında umutlu olmak pek mümkün değil. Bir yandan da şu var; bu isimler sadece kolay vatandaşlık alabildikleri için Türkiye’ye gelmiyorlar. Bu isimler, Türkiye’de kara paranın çok kolay dolaştığını biliyorlar. Varlık barışlarıyla Türkiye’ye oluk oluk kara para geliyor. Bu kara para, kolay para olarak, bir şekilde aklanabiliyor.
Bunun yöntemlerini o kadar çok gördük ki ve bunun bu mafyaları buraya çektiğini defalarca tanık olduk. Kara para dışındaki bir diğer neden ise devletin çürümesi. Türkiye’de siyasal İslam iktidarında gerçekten devlet çürütüldü. Uyuşturucu baronu savcı görmemiş, kokain taşıyan kuryeyi narkotik polisleri görmemiş; Edirne’de en son bir emniyet müdür yardımcısının bir uyuşturucu çetesinin tepesindeki isim olduğunu öğrenmemiz, para karşılığı operasyon yaptığı iddia edilen savcılar… Hatta şunu bile gördük; Nejat Daş uyuşturucu kaçakçısı olmakla suçlanıyor. Bataklık operasyonunda, pandemi döneminde, yurtdışından TIRlarla gelen paralarını İstanbul’daki bir ilçe emniyet müdürünün makam aracıyla topluyordu. Bunu bile gördük. Bu kirlilik, devletteki bu çürümeyi bütün dünyadaki mafya liderleri de görüyor. Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı’nın devreye girmesiyle Zindaşti’nin 6 ayda Türkiye’de serbest bırakıldığını da görüyorlar. Türkiye’de çok rahat edeceklerini düşündükleri için geliyorlar. Türkiye’de bu işin bu kadar kolay olmasının, mafyanın meşrulaştırılmasının bir sonucunu nasıl yaşıyor? Her köşebaşında bir mafya oluşuyor, her yerde silahlar patlıyor, Esenyurt’ta gördüğümüz gibi. Bir orman kanunu, bir mafya düzeni, Türkiye’deki AKP iktidarının inşa ettiği rant rejiminde; o rant rejiminde sokaktaki ayağı olan, oradan kırıntıları toplayan ve o sürece dahil olan bir mafya düzeni inşa ediliyor, mafya devletleşiyor. Bütün gördüğümüz manzara bu aslında.
Yorumlar kapalı.