Türkiye’de ev alarak Türk vatandaşlığı hakkı kazanan kişilerin, üç yıl sonra evlerini satıp gidebildikleri, vatandaşlık haklarının ise korunduğu belirtildi.
Dünya genelinde uygulanan yatırım yoluyla vatandaşlık programlarında bağış, yatırım fonu gibi şartlar öne çıkarken, Türkiye’deki modelin ise geliştirilmesi gerektiği belirtildi.
Uluslararası yatırım yoluyla oturum ve vatandaşlık konularında danışmanlık veren Henley& Partners’ın Türkiye Direktörü Burak Demirel, Sözcü’den Hülya Keskin Oruçoğlu’na konuştu. Demrel şunları söyledi:
“400 bin dolara gayrimenkul satın alan biri, üç yıl sonra bunu satabiliyor. Ülkede kalması gereken para, ülkede kalmıyor, vatandaşlık ise cebinde kalıyor. Bu kalıcı ve sürdürülebilir bir model değil. Tayland gibi, Türkiye kadar büyük ve dinamik bir ekonomiye sahip olmayan bir ülke bile kalıcı bağışla oturum veriyor”
Bağış önerisi
Demirel, yatırım yoluyla vatandaşlık konusunda Türkiye’de fon opsiyonu veya bağış opsiyonunun öne çıkartılabileceğini aktardı.
“Çok sayıda ülke, devlete bağış yoluyla vatandaşlık verme modelini uyguluyor. Aile bireylerinin sayısı arttıkça, bağış miktarı da artıyor” ifadelerini kullanan Demirel, “Ancak Türkiye’de 400 bin dolarlık bir gayrimenkul ile 10 kişilik bir aile dahi vatandaşlık alabiliyor. Halbuki bu bireylerin her biri sağlık sistemi, eğitim sistemi dahil pek çok alanda yük oluşturuyor” dedi.
“Yatırımcı, vatandaşlık kapsamında gayrimenkul satın alabiliyor bu da Türkiye’deki insanların gayrimenkule erişimini zorlaştırabiliyor” açıklamasını yapan Demirel, “Dünyada örnekler böyle değil. Gelir mekanizmasının kurulması önemli” dedi. Demirel, devletin önceliklendirdiği alanlara yatırım çekilebileceğini belirtti. Demirel, “Borsaya yatırımcı çekmek istiyorsak hisse senedi opsiyonları ön plana çıkarılabilir” dedi.
Türkiye’de tam tersi uygulanıyor
Yatırım yoluyla vatandaşlık programlarında Malta gibi ülkelerde önce güvenlik süreçlerinin uygulandığını anlatan Burak Demirel, kişinin parasının kaynağının incelendiğini belirterek, “O kişi güvenilirse, yatırım yapabiliyor. Türkiye’de ise tam tersi” dedi. “Uluslararası standartlar çerçevesinde de güvenlik soruşturması yapılmalı” diyen Demirel, “Türkiye; uluslararası servis sağlayıcılarını kullanmıyor, kendi güvenlik sağlayıcılarını kullanıyor ancak bu standartlar geliştirilebilir” diye konuştu.
Yorumlar kapalı.