DTSO Başkanı Mehmet Kaya: Kürtler yeni bir Gezi istemiyor

featured

“Kürtlere şu dayatılıyor; ya o şemsiyeye gideceksin ya da bu şemsiyenin altına gireceksin. Üçüncü bir şemsiye açıkta, azınlık bir solla yağmurda kalacağın bir yöntem. Kürtlerin, CHP’de ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ anlayışıyla kalıcı bir ittifak oluşturma şansı yok denecek kadar az”

İstanbul Saraçhane’deki protestolar Diyarbakır’da nasıl yankılandı? Silahlar tamamen devre dışı kalırsa bu Türkiye’deki katılaşmış siyaset yapısını nasıl etkileyecektir, Kürtler Bahçeli’nin hamlesine nasıl bakıyor?  T24’ten Candan Yıldız Bütün bunları Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya ile konuştu.

Yıldız’ın DTSO DTSO Başkanı Mehmet Kaya ile gerçekleştirdiği röportaj şöyle:

– Sayın Kaya, siz Aralık 2024’te T24 YouTube kanalımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ve Erbil ziyareti sonrası yaptığımız yayında ‘Yakın zamanda Kürt meselesinde çözüme dair bir şey beklemiyorum’ demiştiniz. Aradan çok uzun zaman geçmedi. Şimdi yeni bir durum var, sizin için de sürpriz oldu mu Bahçeli’nin hamlesi?

DTSO Başkanı Mehmet Kaya: Kürtler yeni bir Gezi istemiyor

Doğrusu Bahçeli’nin hamlesi sürpriz oldu. Çözüm Süreci’ne benzer bir süreç beklentimiz var ve burada yanılıyoruz. Çözüm Süreci’nde yaşanan hataların yapılmaması daha çok öne alınıyor. Farklı bir yöntem izleniyor.

– 2013- 2015 arasındaki sürece benzemeyen ama içinde çözümü de bir ihtimal olarak barındıran bir durum var. Neye dayanarak benzemediğini söylüyorsunuz?

Yapılması gerekenler diye düşündüklerimizin yapılmadığını görünce, geçmişte o yapılanların yarattığı provokasyonlardan dolayı bir önlem alındığını görüyoruz. Mesela geçen Çözüm Süreci, demokratik adımlar atılarak yol alınan, sonuçta Abdullah Öcalan‘ın bir şekilde muhataplığının hedeflendiği bir süreçti. Şimdi ise Abdullah Öcalan doğrudan muhatap alındığı, demokratik adımlar gibi, güven artırıcı adımlar gibi adımların dikkate alınmadığı, bazen farklı açıklamalar olsa bile Öcalan’la devletin mutabık kaldığı gibi görünen bir durum ortaya çıktı. Çözüm Süreci’nde demokratik adımlar, bazı güven artırıcı adımlarda yaşanan provokasyonlar oldu. Örneğin Habur Sınır Kapısı’ndan gelişler gibi…

– Ama o 2009’daydı…

2013 süreci 2005’te başlayan bir süreçti. Güvenlik politikaları yerine güvenlik önlemlerinin zaafa uğratıldığı adımların en fazla sürece zarar verdiğini gördük. Yani biz burada birçok olayda arabulucu olmak zorunda kaldık örgüt üyeleriyle devlet arasında. Şimdi bunların oluşmasını engelleyen ama bize anti demokratik uygulama gibi gelen -ki doğru ama sonuçta bunun yaratacağı provokasyonların da önüne geçmeyi hedefleyen bir süreç.

– Benzer riskler bu yeni durumda da söz konusu olabilir mi?

Geçen dönemin sorun yaratan olaylarının yapılmaması, bugün yapılanların doğru yapıldığı anlamını taşımıyor. Şunu görmek lazım -ki bu gözden kaçırılıyor- evet, siyasette bir mutabakat var. DEM Parti, AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi bir ittifak içinde giderken, Cumhuriyet Halk Partisi, DEVA, Gelecek gibi partiler de bu sürecin karşısında durmuyorlar. Bu siyasi bir birlik yaratıyor ve ortak dil olarak Meclis’te tartışılsın demek de önemli. Dikkat ederseniz bunlar geçen dönem yapılmayan ve süreci baltalayan unsurlardı. Şimdi bunlar kalktı. Bunlar kalktı diye her şey süt liman gidecek anlamı taşımıyor. Halen sivil toplum ve toplumsal mutabakat konusunda yanlış yerdeyiz. Yani AK Parti’nin duruşu güç zehirlenmesine dönüşmüş durumda. Üstenci bir dil ve terör dedikleri olaydan sadece Türk halkı etkilenmiş de Kürtlerin hiçbir mağduriyeti yokmuş gibi açıklamalar… Bu toplumsallaşmada sorun yaratıyor. Ama bunun karşısında şunu da görmek lazım. Öcalan, Demirtaş, Kandil, DEM Parti gibi yapıların sürece sahip çıkması Kürt tarafındaki temkinli iyimserliği, iyimserliğe bıraktı diyebiliriz. Sonuçta bedel ödemiş bu insanlara bir güven var. Kürtlerin beklentisi şu; haklarını aldıkları, Türklerle ortak bir yaşam. İmamoğlu’nun gözaltına alınması, kayyım atanması, iktidarın dili; Kürtlerin Çözüm Süreci’nde yüzde 90’a varan inanışı nispeten engelliyor.

– Önemli bir şey söylediniz; demokratikleşme vaadi olmayan bir süreç… Önce barışalım yani silahlar olmasın, sonra demokratik mücadele için el ele verelim gibi bir formülasyon var gibi… 19 Mart, siyasette önemli bir kırılma tarihi. CHP’li Ekrem İmamoğlu ve birlikte siyaset ürettiği isimler gözaltına alındı. CHP sanki bu yeni durumun karşısında konumlandırılmak isteniyor gibi… DEM ve CHP’nin arası açılmak mı isteniyor?

Türkiye’de Kürtlerin iki tane önemli yapıyla ittifaka zorlandığı bir ortamda yaşıyoruz. Biri ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yaklaşımı… CHP ile bazı ittifaklar yapabilirsiniz, bazı mağduriyetlere karşı birliktelik yaratabilirsiniz ama bu Türkiye gibi demokrasisi gelişmemiş ülkelerde tek başına bir ittifak sağlayamaz, birliktelik sağlayamaz. Şimdi bir tarafta bu anlayış var. Kürtleri bu şemsiye altına almaya çalışıyor. Diğer tarafta da ‘Hepimiz Müslümanız’ diyen anlayış… Kürtlere şu dayatılıyor; ya o şemsiyeye gideceksin ya da bu şemsiyenin altına gireceksin. Üçüncü bir şemsiye açıkta, azınlık bir solla yağmurda kalacağın bir yöntem. Kürtlerin, CHP’de ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ anlayışıyla kalıcı bir ittifak oluşturma şansı yok denecek kadar az.

– Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? 102 yıllık kurucu bir partiden söz ediyoruz zira…

CHP tabanı Kürtlerin farklı bir halk olduğunu, farklı dillerinin, kültürlerinin olduğunu ve bunların gelişmesi gerektiğini, Cumhuriyetin kuruluşunda Türk kimliğinin Kürtleri bağlamadığını içselleştirmiş değil. Halen klasik bir Cumhuriyetin kuruluş felsefesi üzerinden giden, Kürtleri de Türk olarak gösteren bir anlayış var. Siz Kürtleri kabullenirseniz, bunu anayasal tanıma koyarsanız, bunu parti politikası haline getirirseniz bir şeyler olur.

– CHP ikna edici olamıyor mu?

Olmuyor. İstanbul’da yerel seçimlerde seçim ittifakı yapıyorsunuz ama sonra dönüp kendi kitlenize ‘Ne Mutlu Türk’üm diyene’ şemsiyesinin ana şemsiye olduğunu tarif ediyorsanız, anayasanın değişmez ilkelerini katı olarak olarak savunuyorsanız, Kürtlere bizim stratejik ortağımız olabilirsiniz ama daha fazla bizimle birlikte olamazsınız diyorsunuz.

– Özgür Özel Kürtlere ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum’ dedi. Bu da ikna edici olmuyor mu?

Bunu Kürtlere değil, dönüp kendi partisine söylemesi gerekiyor. Cümlesinin altını doldurması gerekiyor. Şimdi bunları söyleyip anayasada değişmez hükümler derseniz o zaman Kürtlere bir devlet vaat etmiyorsunuz. Devlet anayasadır. İlk 4 maddeye, 66. maddeye atıf yapmıyorsanız, ‘Türkiye demokrasisinin önündeki en büyük sorun Kürt sorunudur’ diyorsanız -ki biz de ona inanıyoruz- sizin o sorunun çözümüyle ilgili söylem dışına çıkmanız gerekir, adım atmanız gerekir ki Kürtlerle gerçek anlamda bir ittifak kurabilesiniz.

– DEM’li belediyelere kayyım atandı, şimdi de CHP’li belediyelere atanıyor. Arkası da gelebilir… Ekrem İmamoğlu devre dışı bırakılmaya çalışılıyor. Bir yandan da Kürtler bir süreç içinde… Ne diyorsunuz?

Düne kadar Kürtlere yönelik tutuklamalar, milletvekili olsun, eğitimci olsun, anadilinde eğitim istediği için okuldan atılan öğrenci olsun; hepsi ‘teröristti.’ Batı’da bu meşrulaştı. İlk defa ‘teröristler’ Batı’da çıkmaya başladı. Türkiye’ye bu durum yanlış anlatıldı. Ne zaman ki terörist cümlesi belediye başkanları için, kendileri için de söylenmeye başladı ‘terör’ kavramının muhalefet kavramından farklı olmadığını görünce bizi belki anlayabilecekler. Ama asıl sorun, Cumhuriyet Halk Partisi gerçekten mevcut iktidara karşı bir birliktelik oluşturmayı hedefliyorsa, o zaman Kürt politikasını gözden geçirmeli. ‘Hepimiz Müslümanız’ şemsiyesi de yeterli değil çünkü.

– Devlet Bahçeli’nin aktör olması Kürtlerin bu sürece olan inancını nasıl etkiledi?

Kürtler politik bir halk. Çünkü yıllar boyunca kimlik mücadelesi vermiş. Sizler Diyarbakır’a geldiğinizde ticaret odası başkanıyla konuşuyorsunuz. Ama gidip kahvede biriyle konuşunca ondan daha ileri biriyle karşılaşıyorsunuz bu konularda. Bir Kürde sorduğunuzda bu soruyu ‘Gece rüyasında bir şey gördü de mi sabah bu hamleyi yaptı? Bu bir devlet politikası’ diyecektir. Bunun ne AK Parti ne de MHP ile çözülmeyeceğini, eğer bir devlet politikası oluşursa bu işin çözüleceğini bilir. Bahçeli’nin yaklaşımında bunu gördükleri için değer veriyorlar yoksa Bahçeli’ye değer verdikleri için değil. Ve tabii ki dünyayı da iyi okuyorlar. 4 parçada Kürtler var, akrabalık bağları var, Oradaki gelişmeleri de takip ediyorlar. Ve Suriye’deki son gelişmelerin yalnızca Türkiye için değil, Kürtler için de bir tehlike içerdiğinin farkındalar. Devlet böyle bir politikayı getirince, Kürt siyasetinin belirleyici unsurları da sürece destek verince buna inanıyor.

– Erdoğan biraz geri duruyor ama…

Bana göre AK Parti’den habersiz atılmış bir adım değil. Biraz evvel tarif ettiğim ikinci şemsiyenin tek başına çözüm olamayacağını görüyor devlet. Bana göre Suriye’de seküler Kürt yapısı, bugün Ortadoğu için, Türkiye için olmazsa olmaz bir yapı.

– Devlet için olabilir ama AKP için de böyle mi?

Bana göre devlet için böyle… AK Parti için böyle mi, bu onun devletle olan ilişkisine bağlı. Politikası tam öyle olduğunu göstermiyor zaten. Ama şu bir realite, Irak’taki Kürt yapısı ile ilişki 90’lı yıllarda Rojava gibiydi. Ne oldu? Şu an en iyi müttefiklerden biri bizler için. AK Parti geçmiş politikalarından dolayı çok rahat bir dönüşüm sağlayamaz bu konuda. Hem muhalefet partileri hem de AK Parti içinde de Suriye’de siyasal İslam diktatörlüğü oluşma riskinin daha tehlikeli olduğuna ilişkin genel bir inanç var. Görüştüğümüz insanlar da bunu söylüyorlar.

– Çözüm Süreci’nde Gezi eylemleri vardı. O zaman ‘darbe mekaniği’ devreye girebilir diye mesafeli durmuştu Kürtler ve eleştirilmişti. Bugün de yüz binlerce insan sokaklara çıktı. Kürtler olacak mı olmayacak mı diye sorular soruluyor. Sizce süreç ve toplumsal tepkinin aynı zamana gelmesi bir tesadüf mü?

Bir kere şunu net görmek lazım. Kürtlere demokrasi, muhalefete diktatörlük, bu olmaz bu ülkede. Kürtler taleplerinde demokratik bir ülkeden bahsediyor. Ayrı bir cumhuriyet verin, ayrı bir şekilde yaşayalım, siz ne yaparsanız yapın gibi bir durum yok. Gezi döneminde bir çözüm boyutu vardı ama çok uzun sürmedi. Direkt bir destek olmadığını biz de fark ediyorduk ama çok uzun sürmedi. Bir süre sonra şiddet Kürtlere döndü. Bu tarihin her aşamasında öyledir. Darbelerde de öyle olmuştur, siyasi geçişlerde de öyle olmuştur. Onun için Türkiye’de oluşabilecek bir muhalefetin dışında kalmaz Kürtler. Siyasi partilerden değil, Kürtlerden söz ediyorum. Diyarbakır dışında Kürtlerin bütün belediyelerine kayyım atanmış durumda. Son dönemlerde CHP’den destek, kayyımlara karşı Kürtlerle birlikte hareket etme durumu ortaya çıktı. Yeterli miydi, bence değildi. CHP’nin Kürtlere bakışında, ‘terör’ tanımında bir netliği yok. Kürtleri AK Parti ile ittifak yapıyormuş gibi göstermek yerine ‘Kürtlerin temel haklarında ben ne yanlış yapıyorum?’ demesi lazım. Burada CHP’den daha fazla tepki göstermesi Kürtler tarafından eleştiriliyor. ‘Onlar bugüne kadar bize ne yaptı?’ denir. DEM, Kürt illerinde oy kaybetmeyi göze alarak ittifaklar kurdu CHP ile… Kürtler destek almadan destek vermekten artık rahatsızlar. Ama şunu yine tekrar edeyim. Kürtler, onlara ne yaparlarsa yapsınlar demezler. Çünkü Kürtler bunun sonucunda en büyük mağduriyeti yaşayacağına inanıyor. Ama bu yapılırken CHP’den adımlar bekleniyor. CHP tabanını Kürtlerle ilgili dönüştürmeyi becerebilirse, iktidar bu kadar rahat baskı yaratamaz. Rahat davranamaz.

– Nasıl?

Diyarbakır’a kayyum atandığında batı sessiz kaldı. Eğer sessiz kalmasaydı bu anlayışlar bu kadar seri bir şekilde devam etmezdi. Aynı şey şimdi de CHP’li belediyeler için geçerli. Kürtlerin gerçek anlamda desteğini alabilir bir politika izlerse bu kadar rahat kayyum atanması gerçekleşmez bize göre.

– Abdullah Öcalan 7 maddelik açıklamasında Erdoğan ve Bahçeli’nin destek verdiği yeni paradigmaya güç verebileceğini söylemişti. Sizce bu paradigma değişikliği siyasette neleri değiştirebilir?

Kürtler paradigma değişikliğine kapı açarken bunu AK Parti’ye yapılmış bir davet ya da onların bir talebi olarak okumamak lazım. CHP’nin bunu iyi okuması lazım. AK Parti sürecin içinde olmasına rağmen tam da istediği gibi bir süreç olmamasının nedenlerinden biri de bence bu. Bunun süreç içerisinde nereye evrileceğini görebiliyorlar. Kürt toplumunun son dönemlerdeki AK Parti ile kopuşu geri dönüşümü zor bir halde. AK Parti’nin Kürtlerle stratejik işbirliği dışında bir işbirliği oluşturma şansı çok zor görünüyor. 2013 ya da 2015’de Diyarbakır’da yüzde 41 oy alan AK Parti yüzde 11’e kadar düştü. Tabii ki barış yapanların siyasi beklentilerinin olması en doğal, en meşru görülen haklardan bir tanesi. Ama şu an AK Parti’nin bu barış sürecinde, ki ekonomi de etken bu işlerde, tam da orada değil. Oraya gelme çabası da yok çünkü riskleri var. Yani atacağı adımların bazı sonuçları olacağını görebildiği için ona da giremiyor. Ama Cumhuriyet Halk Partisi öyle değil. Cumhuriyet Halk Partisi tam da kendi politikalarını oluşturmada öne sürdüğü en önemli neden ortadan kalktı.

– Silahların gömülmesi ya da örgütün kendini feshetmesi bağlamında diyorsunuz bunu anlıyorum ama daha süreç tamamlanmadı ama…

Örgütün lideri açıklama yaptı. Bu tip yapılarda feshetme yöntemi bellidir. Kongre dışında yapamazsınız. Ben bile bugün istifa etsem bir genel kurul gerekecek. Fesih için kongre kararı aldıysa Cumhuriyet Halk Partisi’nin bununla ilgili bile söyleyeceği sözler olmalı. Muhafazakâr bir yapının yürütmesini kendisi için daha sağlıklı görüyor. O zaman siz riskli dönemlerde veya sıkıntılı dönemlerde radikal adımlar atmazsanız, radikal adım atanlar bu ilişkiyi sizden daha önde götürürler. Bunu bilmeleri gerekir. Özgür Özel de, Ekrem İmamoğlu da bazı tabuları kırdı ama yeterli değil. Çünkü AK Parti döneminde bazı tabular kırıldı. Bunu görmek lazım.

– İktidarın CHP’ye yargı yoluyla yüklendiğini görüyoruz. Belediyelerine kayyım atanması, tutuklamalar, ‘terör’ parantezi vs. Bu zamanlama olarak tesadüf mü?

CHP’nin bunu da sorgulaması gerekiyor, tam da Öcalan’la başlayan bir süreç var. İşin sorunsuz yürümesini isteyen, güven veren, diyaloğu zorlayan bir yola girilmiş. Kürt siyasetinin bir arayışı var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bunu iyi görmesi gerekiyor. Sadece 10 tane DEM Partili yönetici ile görüşme meselesi değil. Kürt tabanının talebini iyi okuması gerekiyor. Seçim ittifaklarında büyük sorunlar yaşandı. Bir görünmeme kaygısı… Bakın ne oldu, CHP’ye operasyona başladılar. Bana göre Kürtler yeni bir Gezi istemiyorlar. Çünkü çatışmalı süreçler iktidarın devamına hizmet ediyor. AK Parti ilk kez ne zaman kaybetti, barış sürecinde kaybetti. Onun yerine çatışmayı koyduğu zaman 1 Kasım’da iktidarını geri aldı.

Kayyım atanması İstanbul’a da olsa yanlıştır, Diyarbakır’a da olsa yanlıştır. Bunun ekonomik, sosyal ve psikolojik yıkımını en iyi biz biliyoruz. 8 yıldır kayyımlarla çalıştık. Kayyım geri dönüşümsüz zararlar verdi kente. Diyarbakır da İstanbul da tek akılla yönetilecek kentler değil. Tüm bileşenleriyle yönetilebilecek kentler.

– Bölgede İmamoğlu’na mı Erdoğan’a mı sempati yüksek?

Bugün İmamoğlu bölgede çok daha büyük sempatiyle karşılanır. Onun da sebebi İmamoğlu’nun Kürtlere çok yakın durması ya da söylemlerinden çok Erdoğan’ın politikalarının Kürtler üzerinde yarattığı yıkımdır. Kürtlerin bugünkü Erdoğan’la arasında büyük mesafe var. Ve rahat kapanacak bir durum değil.

– ‘Kent uzlaşısı’ terör parantezine alınmak isteniyor. Tutuklananlar var. Bu DEM’in seçim politikasıydı. DEM hem barış diyor bir yandan da kendi siyaseti yargılanıyor. Bu konuda insanları tutuklanıyor. Bu Kürtleri böler mi?

Her partinin siyasi ittifakı var. Ama DEM’in ittifakını terörle birleştirmek tam da genel politikanın bir parçası. Onun için bu Kürtlerde bir ayrışma yaratmaz. Ama bu Kürtlerin CHP ile ilişkisinde bir soruna dönüşebilir. Bunu çözecek olan da yine CHP’dir.

 

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Batman Burada ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!