- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Kürt meselesini temel hak ve özgürlükler çerçevesinde çözseydik, meselenin bölgesel boyutlara varmasını, böylece uluslararası güçlerin oyunu haline gelmesini engelleyebilirdik” dedi.
- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Abdullah Gül Üniversitesi’nin düzenlediği “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında Sürdürülebilir Kalkınma Sürecinde Türkiye” etkinliğinde konuştu. Gül, konuşmasında Kürt sorunu, ekonomi ve demokrasiye dair mesajlar verdi.
Cumhuriyet’in kuruluş sürecinden itibaren belli başlı dönemlere dair değerlendirmelerde bulunan Gül, Kürt sorununa dair şöyle konuştu:
“Mustafa Kemal Paşa’nın daha 1923’lerde İzmit konuşmasında dikkati çektiği Kürt meselesinin, büyük bir özgüven içinde daha kapsamlı demokratik ve temel hak ve özgürlükler çerçevesinde çözümünü gerçekleştirebilseydik, bütün vatandaşlarımızın ülkeye aidiyet ve sadakatini pekiştirir ve meselenin bölgesel boyutlara varmasını, böylece uluslararası güçlerin oyunu haline gelmesini engelleyebilirdik. Ne yazık ki önce Sovyetler ve Rusya’nın, ardından da Amerikan güçlerinin kendi bölgesel çıkarları ve öncelikleri doğrultusunda lojistik destek verdikleri bölücü terör, ülkemizin iç barış ve ekonomik kalkınmasında bir engel oluşturdu.”
Gül’ün konuşmalarından önemli başlıklar şöyle:
Hala orta gelirli bir ülke olmamız ve gelir dağılımında ortaya çıkan eşitsizlik “refah devletleri” arasında henüz zikredilemiyoruz. Uluslararası analizlere, raporlara, ilgili tablolara baktığınızda Türkiye’nin yeri refah toplumları arasında geçmiyor. Uluslararası endeksler, ekonomiden eğitime, sağlıktan refah ve mutlulukla ilgili alanlara daha iyi bir performans sergilememiz gerektiğini gösteriyor.
Malum, Cumhuriyetin kuruluşundan beri ortaya konan başlıca hedef, ‘Muasır medeniyetlerin seviyesine çıkmaktır.’ Nasıl refah toplumu olunur, milleti nasıl mutlu edersiniz bunların da cevapları belli aslında. Bunun için evrensel standartlarda, temel hak ve özgürlükleri esas alan, hukukun üstünlüğüne dayalı ileri bir demokrasiyi gerçekleştirmeliyiz. Sürdürülebilir, topyekûn kalkınmanın da zemini budur. Demokrasinin esasen bir mükemmelleşme süreci olduğunu düşünürsek, geç de olsa kararlı bir siyasi irade ve vizyonla bunu gerçekleştirebiliriz. Bu bağlamda, Avrupa Birliği üyelik sürecinin bize yardımcı olacağına inanıyorum. Cumhurbaşkanı olduğum dönemde de ısrarla dile getirdiğim gibi AB’nin önyargılı siyasi kararlarını bir yana bırakıp, üyelik süreci ile ilgili fasılları kendi irademizle açıp kapamamız, Türkiye’yi siyasi ve ekonomik olarak dirençli ve güçlü hale getirecektir. Aslında bu anlayışa bir zamanlar Ankara kriterleri de demiştik.
YENİ ANAYASA
Bugün hepimiz görüyoruz ki Türkiye’ye yakışan, yeni yüzyıla modern, demokratik devlet anlayışını ruhunda ve lafzında taşıyan, yeni bir Anayasa ile girmektir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bugünlerde gündeme getirdiği bu fırsat açık, önyargısız bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. Yeni Anayasa, evrensel ilkeleri düstur edinerek, temel hak ve hürriyetleri herkes için her yönüyle eşit vatandaşlık temelinde güçlendirmeli ve teminat altına almalıdır.
Millet olarak mutabık olduğumuz, birlik ve bütünlük ile demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetin temel ilkelerinden taviz verilmemelidir. Şüphesiz ki modern demokrasilerin şeffaflık ve hesap verilebilirlik kavramlarını, güçler ayrılığı ilkesi ile fren ve denge sistemlerini içinde barındırmalıdır. Böylece, Türk demokrasisini kurumsallaştıracak yeni bir Anayasaya ulaşılabilir, devirlerden, şahıslardan, iktidarlardan bağımsız, kalıcı, sürdürülebilir ve tutarlı bir adalet ve demokrasi ortamı oluşturabiliriz.
KALKINMA PLANI
Türkiye’nin içinde bulunduğu orta gelir tuzağından çıkıp refah toplumu olabilmesi için kaliteli ve istikrarlı bir büyümeyi sürdürülebilir şekilde sağlamak gerekir. Bunun için denenmiş ve neticeleri görülmüş rasyonel, bilimsel ekonomik ve mali politikaları günlük siyasi konjonktürlerden uzak, kararlı bir şekilde uygulamak lazım. Anlamsız denemeler hem halkı yorar hem de Türkiye’ye vakit kaybettirecektir. Esasen büyük emeklerle hazırlanan ‘beş yıllık kalkınma planlarımızın’ çerçevesine, temel ilkelerine ve stratejilerine baktığımızda hepsinde bu rasyonel yol haritalarını görürüz. Umarım, 2019’da 15 yıllık bir perspektifle hazırlanan ve ülkenin her alanda topyekûn bir değişim ve dönüşümünü öngören 11’inci Kalkınma Planının yol göstericiliğinde hükümet politikaları uygulamaya geçer.
EĞİTİMDE VASATLAŞMA
Türkiye’nin büyük tabii kaynakları olan bir ülke olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunun için ‘beşeri sermayemizi’ zenginleştirmeliyiz. Bunun yolu da her safhada kaliteli ve çağdaş eğitimle mümkündür. Fiziki anlamda büyük yatırımlar yapılsa da eğitimde vasatlaşma ve fırsat eşitsizliği konuları üzerine önemle durulmalıdır.
Sanat, edebiyat, kültür bütün bunların yükselebilmesi için iyi bir iklim oluşturmamız lazım. Şu odanın içerisinde tropikal iklimi oluşturursanız ona uygun ağaçlar çıkar. Çöl iklimi oluşturursanız ona göre olur. Dolayısıyla bizim yumuşak gücümüzün en önemli kısımlarından birisi olacak sanat, mimari, edebiyat gibi kültürel alanlarda gelişme sağlayabilmek için iyi bir iklim oluşturmak gerekir. Bunun için de söylediğim şartların gerçekleşmesi gerekir.”
Yorumlar kapalı.