Acı

featured

Derler ki çalışma, her türlü çalışma olabilir bu, acıyı hafiflettiği gibi hayatı da katlanılır kılar. Ancak sanat gibi yaratıcı çalışmalarda acının dinerek unutulması daha derin bir anlamda olup, acı başka mecrada yeni işlevler kazanır. Sanatçı yazarak, konuşarak, çizerek vb. türde acısını tüketerek dillendirir, yayar.
Çehov’un bir öyküsü beni bu düşüncelere sürükledi. Öykünün adı: Acı
Öyküdeki arabacı müşterisi olduğu vakit, çünkü o karlı akşam müşteri de azdır; bir nebze de olsa içindeki acıdan uzaklaşıyor. Hem çalışıyor hem de içini dökme fırsatı arıyor.
Öykü bir epigraf ile başlıyor: Kime anlatsam kederimi?
Soğuk bir kış akşamı kar yağıyor. Bir arabacı yolcu beklerken üzerindeki kar alçı kadar ağırlaşmış: ‘Bir hayalet gibi bembeyaz.’ Arabacı kara karşı kayıtsız davranıyor. Onun belli ki bir acısı var. Kafası sadece bir şey düşünüyor. Kimi vakit işi olunca, yerli yersiz araya girip yolculara bir hafta önce oğlunun öldüğünü söyler. O hepsini anlatmak için çırpınıyor. Kimse onu dinlemek istemiyor. Ve hızlı gitmediği için ona kızıp bağırırlar. Acısını açma isteği veya açamama endişesiyle boğuşur.
Arabacı üzüntü içindedir. Yalnızdır, yorgundur, üşüyor ve kederlidir. Acısını belki birine anlatıp rahatlama umuduyla arabacıların hanına gider. Hana girince gözleri uyku dolu genç bir arabacı su içer. Arabacı onunla konuşmak ister. Adam yorganı üzerine çekip uyur. Yalnız kalan ve uykusu gelmeyen arabacı atına yem vermek için dışarı çıkar. Nihayet bir dinleyici bulma sevinciyle içini döker ata… (Final müthiş bir özgürlüğün ifadesidir.)
Pek çoğumuz bu arabacıya benzeriz. Ne olursa olsun acımızı dile dökecek bir yol buluruz.

Yorumlar kapalı.

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Batman Burada ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!