Bazı şeylerin hep aynı kalmasını istesek de aslında hiç de öyle kalmaz. Özellikle aşk böyle…
Aşkın anlamı nedir veyahut var mıdır?
Vah, vah! Aşka başlarken ne de güzel her şey. Tatlı sözler, acemi ve doğal davranışlar nasıl da içten, nasıl da sevimli! İlkin tesadüf karşılaşmalar, heyecanlı diyaloglar, şıklıkla güzellik üzerine iltifatlar, hediyeler, ufaktan yakınlaşmalar, ruh yakınlıkları, dalıp dalıp gitmeler, hele de yeni umutlar, cennette gibi hayaller, imrenilecek hayat…
Peki sonra? Güvensizlik, iletişimsizlik, sorgulamalar, büyük yeminlere rağmen yalan dolanlar, yalnız bırakmalar, kendini beğenmiş şımarıklıklar, cehennemde gibi acılar ve lirik hazların yerine trajedi…
Aşkın doğasında var olan acı-tatlı melankoliden dolayı ( kimileri bundan mutluluk duyar ) aşktan uzak mı durmak gerekir? Aşık olamamak da acı verir. İşte aşkın cilvesi, aşık olmak ya da olamamak, aşka düşmek zaafını değiştirmez. Yalnız kalmamak uğruna aptalca bir şey yaşasak da aşk için parçalanıp dağılmayı tercih ederiz. Bu, bile bile ladestir.
Hepsi bu mu, deriz bazen. İstediğimizi elde etmemize rağmen endişeli düşüncelerle sessiz ve dalgınız. Tuhaf kuruntular coşkun ve tutkun bir biçimde kimi vakit ruhumuza yansıdığı gibi kendini dayatır da. Artık acılar ve sıkıntılar biteviye olur. Sorular! Aşkın yüceliği bir yalan oluverir, hayal kırıklığı yaşatır. Aşk mı bu? Pişmanlık ve keşkeler dilimizden düşmez. Aşkta gerçek kadın ve gerçek erkek ayna karşısındadır adeta.
Nitekim kazanılmış sevgili kaybedilmiş sevgili olur. İlişki sürecinde kaprisler, kuruntular, kavgalar, korkular, kıskançlıklar, kinler, kederler, kaçamaklar, hesaplaşmalar, numara yapmalar, yalanlar, aldatmalar vb. hır gür, tartışma, cinsel zevke dönüşen aşk; hepsi, her şey aşkı yok eder.
Giderek bütün insanların yaşadığı terkedilmeyi kabulleniriz.
Tutkulu aşk yoktur. Aşırı bağlılık var. Bu aşk zayıflıktan başka bir şey değil. Nihayetinde aşk coşkusu insanı yıpratır. Bağımlı aşkta hüzünle birlikte kendini küçük düşürme tehlikesi kaçınılmazdır. İstekli ve tutkulu aşık acılarla dolu endişeler edinir. Böylesi aşk da zavallıcadır. Çok seven kişi kazanma ile kaybetme arasında oyalanır, durur. Kazanınca hazzın tadını alır, kaybedince nefretin…
Aşk, paradoksun daniskasıdır.
Doğrusu bu yola varan aşk bitmiştir. Ve bir gün sevmeyecekler, kalpleri paramparça olacak. Yazık! Delice, budalaca, saçma sapan şeyler yakamıza yapışır. Ne zaman akıllanacağız, güçlü olup kontrollü ele geçireceğiz?
En büyük aşklar da sönen hayaller ve anılarla zamanın kurbanı olurlar. Umutlu-mutlu olduğu günler hani? Nerede özlemle beklenen anlar? Kah sevgi, kah heyecan, kah hınç, kah kin dolan kimdi? Sabun köpüğü gibi sevinçler ve arzulara ne oldu?
Ve böylece ilişkiler bir bıçakla kesilir gibi noktalanır.
Aşkın uzam ve zamanda bir bedenle nesneleşen imkansızlığını fark eden insan, eski aşkını sonsuza dek terk edebilir ve dikkatini geleceğe yöneltir.
Yorumlar kapalı.