Başarı; küçük fırsatları, ihtimalleri cesurca adımlar atarak, emek vererek, ilmek ilmek dokuyarak kocaman kazanımlara dönüştürme sanatıdır..
Başarıya giden yolun tanımını yapmak kolay değildir aslında. Çok uzun, dolambaçlı, yer yer ciddi riskleri olabilen ve her birimiz için başarının tanımı doğrultusunda şekillenen bir sürecin ortaya çıkardığı, ürün veya duygulardır diyebiliriz özetle.
Başarı duygusu hemen hemen her insanda olağanüstü güzel duygular uyandırır ve harika bir yaşam enerjisi ile öz güvenimizi arttırır. Hayata daha sıkı sarılmamızı sağlar ve mücadeleye devam etme arzumuzu güçlendirir.
Toplum olarak bizim başarıya bakış açımız ise maalesef çok dar bir penceredendir. Başarıyı dört beş tane şıktan ibaret olan sınavlar olarak görüyoruz ve öğrendikleri bilgileri gerçek hayatta nerede kullanacaklarını bile hâlâ tam olarak anlatamadığımız bilgiler ile donatıyoruz çocuklarımızı.
“İyi bir okul kazan ki hayatın kurtulsun” diyoruz mesela ama maalesef en iyi üniversiteden mezun olan bireyin de en sıradan okuldan mezun olan bireyin de aynı umutsuzluğu yaşadığı gerçeğini bastırıyoruz.
Çünkü; çocuklarımızı gerçek anlamda hayata hazırlamıyoruz aslında, sadece belirli çerçeveler ile çizilmiş olan dar bir dünyada biraz para kazanarak aslında az ile yetinebilmeyi öğretiyoruz onlara farkında olmadan.
Tabi ki az olduğu zaman onunla da yetinebilmeli, mutlu olmanın yollarını bilmeli insan ama bir ömür dünyanın bütün güzelliklerini sadece küçük bir ekrandan izleyerek, dünyanın farklı noktalarında yaşayan insanlar dünyayı gezip, keşifler yaparken bizler, çocuklarımızın bir ömür çalışıp bir ev veya bir araba almalarını bir başarı olarak görüp bununla yetinmelerine
seyirci kalıyoruz.
Bu çelişkiler içerisinde fark yaratan sınırların dışına çıkıp gerçek hayatın kurallarını öğrenerek, hayatın hakkını vererek yaşamak isteyen meraklı, cesaretli risk alarak; yaralanmaktan, yenilmekten, düşüp tekrar daha güçlü bir şekilde ayağa kalkıp dimdik yoluna devam etmekten korkmayan bireyler gerçek anlamda güzel başarılara imza atıyor ve işte o zaman gerçekten yaşıyor hayatı..
Geri kalanlar ise maalesef toplumun, yönetenlerin onlar için çizdiği sınırlar içerisinde, kendisine sunulan yaşam ne ise bir ömür onu yaşamaya mahkum oluyor. İşin korkunç tarafı ise biçilen role o kadar adapte oluyoruz ki, yetinmeyi o kadar dramatik ve olması gereken buymuş gibi içselleştiriyoruz ki biri bize gerçekliğimizi, bir böcek gibi ve aslında hiç bir şey yaşayamadığımızı hatırlatınca öfkeden deliye dönüyoruz.
Başarının özünde cesur olmak yatıyor aslında, bir mesleğe bir kalıba sıkışıp kalmadan sürekli gelişime, değişime, yeniliklere açık olmak..
Gencecik yaşta birden fazla mesleği, diploması olan bireyler karın tokluğuna, bir ömür kötü yaşam koşullarına kendini mahkum ediyor. İşin sırrı patron olmakta yatıyor, kendi işinin patronu.
Yoksa bir ömür birilerine patron diyerek onun vicdanına sığınarak geçecektir.
Başarı sağlamış olan insanların sizden ne farkı olduğunu düşünün…
Tek farkının merakı ve hırstan gelen güçlü bir azminin olduğunu göreceksiniz..
Başarıyı çok az kişi çiçekli yollardan geçerek veya şans eseri sağlıyor.
Şansı; azminiz, cesaretiniz ve çalışkanlığınız ile çiçekli yolları ise kendi emeğiniz ile serdiğiniz çiçekler sayesinde siz yaratırsınız ancak.
Bu anlamda kariyer gelişiminizde mutlaka a,b,c planlarınızın olması lazım, gerektiği zaman tüm planlarınızı parelel bir şekilde bile yürütebilmelisiniz. Siz yeterki isteyin tüm evren sizi oraya ulaştırmak için bir çaba içerisinde olacaktır..
isteğiniz, heyecanınız yoksa eğer küçücük bir kum tanesini bile kocaman bir kaya parçası gibi algılar ve sürekli engeller ile karşılaşırsınız.
Kaybetmekten korkmamaya başladığınız gün kazanırsınız…
Yorumlar kapalı.