1994-1998 yılları…
Tam 5 yıl nice güzellikleri paylaşmak nasip oldu bu güzel okulda. Nerden başlasam kimi anlatsam… Her öğrencim ayrı bir değer, ayrı yetenek ve başka güzeldi. Tam da bu yazıyı yazmadan önce, geçenlerde kapımız çalındı. Kapıda daha önce hiç görmediğimi sandığım genç bir erkek ve kadın, yanlarında iki şipşirin çocuk. Erkek elimi öperken bayan da” öğretmenim beni tanıdınız mı ben Atatürk İlkokulu’dan öğrenciniz Fatma. Bir üniversitede akademisyen olarak görev yapıyorum ”
Eşi de akademisyen ve o suskun, saygılı Fatma anne olmuş, akademisyen olmuş. Bu muhteşem tablo beni çok mutlu etti, bir kez daha iyi ki öğretmen olmuşum dedim. O zamanlar çok değerli öğretmenlerle tanıştım ve tecrübelerinden faydalanma imkanı buldum.
Şahver Kaya, Nimet Şanal, Mehmet ve Muatter Tatar, Hayriya Abla, Nilgün Eren, Abdülkadir Bey, Aynur Ve Halis Olgun bir çırpıda aklıma gelenler…
Herkes bir yerlere dağıldı kimbilir şimdi neredeler… Yıl 1994 ilk yıl 1. sınıf almıştım. Artık 5 yıl buradayım zira öğrenciyi yarı yolda bırakmayı sevmiyorum. Sınıf öğretmeni 1.sınıftan aldığı öğrenciyi mezun etmeden bırakmaz biz böyle öğrendik ve uyguladık. Zira gün boyu berabersiniz ve yıllarca süren bu paylaşımlar sonucu artık bir aile sıcaklığı oluşuyor, baba evlat kadar yakın oluyorsunuz. Bırakıp gitmek öyle zor ki…
1994 Eylülünde ilk derse girdim, karşımda 63 öğrenci vardı. Okul TPAO Sitesi içindeydi, güvenlikli ve nitelikli bir okul olduğu için okula talep büyüktü. Bu nedenle sınıflar kalabalıktı. İlk günden kabullendim bu 63 kişi ile artık 5 yıl beraberiz.
Bizi zorlu bir maraton bekliyordu ama amaç İYİ İNSAN yetiştirmek ise, görev bir ibadet haline geliyor, enerji hiç bitmiyordu tüm olumsuzlara rağmen. Velilerin de desteği çok büyüktü. O yıl destek olan tüm velilere gerçekten minnettarım, öğrencilerimin de gözlerinden öperim. İtiraf edeyim ki şimdiki öğretmenlere göre çok şanslıydık, öğrenci saygılı ve okumak için geliyor veli de öğretmene büyük güven duyardı. Daha ilk günden sıcacık bir aile ortamı oluştu, çabucak kaynaştık. Hepsi de güzel çocuklardı, dahası ONLAR BANA ALLAH’IN EMANETİYDİ.
Hala çoğunun ismini hatırlıyorum.24 yıl geçti. Umarım unuttuklarım bana küsmez. Ahmet Vehip, Fikret, Emre, Hüseyin, Fatma, Esra – Elif (ikizler) Emrah-Evin (İkizler) Eyüpcan-Aslıcan (İkizler) Yakup, Fatih, Serzat, Ferit, Seher, Duygu, Mustafa, Mehmet, Derya, Erkan, Erhan, Ali, Hande, Soykan, Emine… Çoğu şimdi nerde bilmiyorum ama eminim hepsi iyi ve mutludur. Zira ÖNCE İYİ İNSAN OLMAYI öğrendik. Putin, Zelenski, Bush… Zeki adamlar ama milyonlarca insanı katlettiler… Göçler, yetimler, sakatlar, acılar…
Bence önce İYİ İNSAN YETİŞTİRMEK… Öğrencilerimin bazıları ile yıllar sonra görüşme imkanı buldum ve her buluşma ayrı bir mutluluk ayrı bir gurur şöleni oldu.
İşte karşılaştığımız bir kaç öğrencim. A. Vehip Elk. Elek. Müh. Emre Doktor, Hüseyin Öğretmen, Fatma Akademisyen, Duygu Öğretmen, Yakup Esnaf, Erhan Futbolcu, Serzat Petrol Müh. Fatih Turizmci, Eyüpcan Müh. Ali Kamuda çalışıyor…
O yıllarda İngilizce sadece özel kolejlerde vardı. Ben de bildiğim kadarıyla 5 yıl boyunca öğrencilerime fırsat buldukça kulaktan İngilizce öğretmeye çalıştım. Bayağı da mesafe aldık. Bu durum şikayet konusu oldu. Milli eğitim bana ceza verdi… Ah bürokrasi! Merhaba neymiş müfredatta olmayan şeyleri öğretmişim…
Bu da başka bir anı. Batman’a 1993’te atandım. Faili meçhul cinayetlerin ve terörün zirvede olduğu yıllar. Kepenkler 4’te kapanır herkes evine çekilirdi. Gazeteler “” Dehşet Şehri Batman “manşetleri atıyordu. Herşeye rağmen yaşama dair tüm güzellikleri hissederek, o güzel çocuklarla paylaşmak ve onların yetişmesine katkıda bulunmak Muhteşem bir duygu. İnsan isterse imkansız yoktur. Impossible is nothing söylemine katılıyorum.
Bu okul ve Batman’daki öğretmenlik yılları ile ilgili söylenecek öyle çok şey var ki… Devam ederiz belki. Allaha emanet olun.
Yorumlar kapalı.