Çürümüşlük sarmış dört bir yanımızı. Başımıza gelen bütün musibetler kendi yaşantımız, kendi tercihlerimizin sonucu. Çok daha fazlasını hak ediyoruz. Bu vurdumduymazlık, bu bencillik, bu rahatlık her geçen gün bizleri biraz daha çürütüyor.
Toplumda bütün değerler tek tek yok oluyor.
Adalet, insan hakları, kul hakkı, çevre bilinci, hayvanlara karşı duyarlılık, ahlak, vicdan, saygı, hoşgörü, sevgi, sabır, iyi niyet, tahammül, yardımseverlik..
Çürüttük insani ne kadar değer varsa.
Kin, nefret, hırsızlık, yozlaşma, hak gaspı, ırkçılık, dolandırıcılık, taciz, tecavüz, uyuşturucu, fırsatçılık, iki yüzlülük, sahtekarlık…
Ne kadar olumsuzluk ve insani olmayan değer varsa günlük yaşantımızın ve hayatımızın bir parçası haline geldi.
Kimin gücü kime yeterse.
Herkes herkesten nefret ediyor.
En vahşi, en kabul edilemez denilen hareketler gözümüzün içine sokularak yapılmaya başlandı.
Her yerde bir başıboşluk.
Mesela otorite yokmuş gibi rahat davranan eli silahlı ırkçılar.
Bundan ala çürüme mi var?
Yaptıkları terörizm.
Eğer sivil birileri eline silah alıp, yol kesiyor ve kendi gibi sivil olan vatandaşa kimlik soruyorsa bunun kabul edilebilir bir yanı olmaz.
Olmamalı.
Devlet, o eli silahlı magandaların anasından emdiği sütü burnundan getirmiyorsa, ya orada büyük otorite boşluğu var ya da büyük bir boş vermişlik. Her iki durumda çok tehlikeli. Diğer ihtimali akla bile getirmek istemiyorum!
Her hallerinden belli ki o eli silahlı magandalar belli bir kütüğe bağlı insanları arıyor. Öyle ya, ellerinde GBT sorgulaması için sistem olmadığına göre tek kriterleri var. Tabi o kriterin ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Üçüncü dünya ülkelerinde olmayacak, kabul edilmeyecek bir durum. Ama ne yazık ki sanki yapılan çok olağanmış gibi üstünde bile durulmuyor. Her gün bir yerlerden yol kesme haberleri geliyor. Şimdi bu adamlar yarın çıkıp yoldan çevirdiği bir insanı öldürürse kim ne diyebilir. Öyle ya, eline silah alıp, kütük sorgulayacak hakka sahip olduğu tescillenen bu tiplerin, öldürme hakkını da kendinde bulmadığını kim garanti edebilir.
Dedik ya çürümüşlük sarmış dört bir yanımızı.
Mesela fırsatçılık.
Ormanlar yanıyor ve söndürmeye gidenler, koruyucu eldiven almak istiyor.
Peki ne oldu biliyor musunuz?
40 TL olan o eldivenler ‘fırsat bu fırsat’ diyen esnaf tarafından 300 ila 400 TL arasında satılmaya başlandı.
Bir toplum daha ne kadar çürüyebilir ki?
Deprem olur, kiralar iki katına çıkar.
Ramazan gelir, gıda fiyatları katlanır.
İflas edenin çaresizliğinden faydalanıp, yarı fiyatına aldığı ev ve arabasını ‘iyi bir ticari’ hamle olarak görür.
Çürüdük dostlar, çürüdük!
Tahammül edemiyoruz. Kendimizden başka kimseye tahammülümüz kalmadı.
İzmir’de felaket olursa gavur, Van’da deprem olursa Kürt olduklarındandır.
Ya bizdensin ya düşman.
Adalet kısmına hiç girmeyelim. Dayısı olmayanın, ekmek yemediği bir düzen. Dayın varsa resmi kurumda işin biter, dayın varsa resmi kuruma atanırsın, dayın varsa kırmızı ışıkta geçer, sildirirsin. Kısacası dayın varsa bütün kapılar sana açık, yoksa sen bir hiçsin. Herkesin bildiği yıllardır ve hatta on yıllardır süren adaletsizleri saymıyorum bile.
Ahlak kısmı mı?
Hangi ahlak?
Hırsızlığın, yolsuzluğun, tacizin, tecavüzün, uyuşturucunun düzenli ve oldukça dik bir ivmeyle yükseldiği yerde ahlak aramak akıl işi değildir elbet. Ahlak dilde değil, pratikte olmalı. Pratik olarak ne durumda olduğumuzu takdirinize bırakıyorum.
Sevgi saygı kısmına değinmeye gerek yok.
Bu çürümüşlük arasında ilk kaybettiğimiz zaten bu ikisi oldu.
İçimizi kararttın demeyin! Gözlerimizi kapatarak gerçeği değiştiremeyiz. Basında orada burada pembe tablo çizerek de değiştiremeyiz. Islık çalarak gerçeği görmezden geliyor olmak, dört bir yanı saran çürümeden koruyamayacak.
Güzel sözlerle ve umutla bitirmek isterdim yazıyı ama inanmadığım şeyleri yazamam.
Allah yardım etsin.
Yorumlar kapalı.