Bazen her şeyi gereğinden çok fazla düşünüyoruz. Yaşamın çok çok iyi, her şeyin en iyisini olmasını isteriz. Biz bu tür bireyler, çok söyleniriz, sürekli söylenen bir tip oluruz.
Sürekli yaptığı işin önemini bilip önemseyen, sorgulayıp eleştiren, bazen kaşlarını çatıp öfkelenen, sorunlar karşısında canı sıkılan, bu şekilde hep streste olan her şeyin yolunda gitmesini isteyen bireyler olarak acaba “Hayatı çok mu ciddiye alıyoruz?” diyorum bazen kendi kendime.
Beni tanıyanlar bilir ben de biraz öyleyim. Evet yaptığımız işlerin ciddiyetini bilmeliyiz, sorgulayıp eleştirmeliyiz ama boşuna kaşlarımızı çatıp öfkelendiğimiz anlar çok oluyor, sorunlar karşısında canımız sıkılmamalı, strese girmemeliyiz, işimizi ciddiye alıp bize stres, öfke olarak geri dönüyorsa hayattı çok fazla ciddiye alıyoruz demek ki.
Yapmaya çalıştığımız işin önemini biliyoruz, belki çok ciddiye alınmadığı için, çok ciddiye alınmadığımız içindir, dolaysıyla bu işin gereklerini yerine getiremeyen buna hizmet etmeye ve bu işin zamanla bir yarış olduğunu, çok çaba sarf etiğimize rağmen bu emekler görülmediği için de canımızı sıkıyoruz, yada canımızı sıkıyorlar olabilir.
Biz de gördüğümüz muameleye göre iş yapsak, vicdan kabul etmez. Yine her şeyi ciddiye alıp, sonrada “sorgulayıp eleştiren, bazen kaşlarını çatıp öfkelenen, sorunlar karşısında canı sıkılan, strese giren, her şeyin yolunda gitmesini isteyen” insanlar oluyoruz. Aslında haklıyız, ama madem öyle yaptığımız iş karşısında ciddiye alınmıyorsak hayattı bizde çok ciddiye almamalıyız. Belki de bu soruyu herkes kendisine sormalı ve sorunun cevabını da herkes kendisine vermeli, “hayattı ciddiye almalı mıyız” diye.
Bu sorunlar her iş kolunda yaşanmaktadır. Yukarıda kendimden de örnek verdiğim gibi benim gibi, özelikle kar amacı gütmeyen, gönüllülük esasına dayalı işler söz konusu olduğunda “işini çok fazla ciddiye alan bir birey oluyoruz haklı olarak.
Ve daha sonra da “Sorgulayıp eleştiren, bazen kaşlarını çatıp öfkelenen, sorunlar karşısında canı sıkılan, strese giren, her şeyin yolunda gitmesini isteyen” insanlar oluyoruz. Tabii yine haklı olarak.
Hadi gözlerimizi kapatıp düne gidelim. Dün neydik, neredeydik, bugün neyiz, neredeyiz, nerelere gidiyoruz? O kadar “sorgulayıp eleştiren, bazen kaşlarını çatıp öfkelenen, sorunlar karşısında canı sıkılan, strese giren, her şeyin yolunda gitmesini isteyen, bir de öfkeli insanlar olarak, birbirimize saldıran, yanımızdakini ısıran, arkamızdakine vuran, biraz ötemizdekini aşağı iten gibi asla yapıcı olmayan deşarj yöntemlerimiz bize ne fayda sağladı? Bugün neyiz, ne olduk, neredeyiz? Yarın nerede olacağız? Eğer istediğimiz yerde değilsek söylenmenin bir önemi yok. Hayattı fazla ciddiye almanın da… Yaşımızın, yaptığımız işimizin ortalarında bir yerlerdeysek ve hala benzer sorunlarla uğraşıyorsak, yıllarca bu sorunlarla uğraşmışsak, üstesinden gelmemiz gereken basit sorunlar varsa ve çözülmüyor, çözdürülmüyorsa kendimizi hasta edene dek ya da sonsuza denk bunlarla mı uğraşacağız?
Hepimiz zamanın, yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz. Yaşamın ellerimizin arasından kayıp gittiğini de.
Yaşamı yaşama, keşfetme, deneyimleyerek mücadele etme şansını her açıdan hem iyi hem de kötü yanlarıyla yaşama şansını elde ettik şu ana kadar. Oysa başka bir açıdan baktığımızda, yaşamın değerini pek iyi bilmediğimizi göreceğiz. Çünkü tüm yaşamımızı söylenerek, hep başka hayatlar, başka yaşam biçimleri isteyerek geçirdiğimizi göreceğiz.
Geri dönüp düne baktığımızda, onca yıl her şeyi çok ciddiye alıp hep söylendiğimiz için mutlu olmadığımızı göreceğiz. Eğer aynı yaşamı bir kez daha yaşamak istemiyorsanız hayattı fazla ciddiye almayınız. Hepimizin zaman zaman bazı şeyleri gereğinden fazla ciddiye aldığı oluyor ve bu normal. Bazılarımız ise maalesef her şeyi sürekli ciddiye alıp söyleniyor. Olanları zaman zaman ciddiye alıp söylenen ile bunları sürekli yapanlar arasında büyük farkı görebilmeliyiz.
Çoğu zaman yaşamdaki haksızlıkları, başkalarının yanlışlarını dile getirir, söylenir, oradan buradan yüzlerce örnek sayar dururuz. Hatta şimdi sizi bu bu cümleleri okurken “bende öyleyim” söylediğinizi duyar gibiyim değerli Batman Burada Gazete okurları:).
Zamanda akıp gider, ömür biter dert bitmez, bu dünyada ve yeryüzünde haksızlıklar eksik olmaz, bitmez. Hayatın her alanında kendisine özgü sorunları vardır. Hepimiz de bu tür sorunları yaşıyoruz az ya da çok, ama siz yine de çok yaşamayın bunları, hatta mümkünse az da yaşamayın, hatta hiç yaşamayın diyorum. Çünkü hayat gerçekten çok kısa ve hiç ciddiye alınmayacak kadar önemli.
Onun için çok önemli konular olmadığı sürece ben de biraz gözden ırak yani bir süreliğine rölantide kalacağım. Bu yazım sezon filanı yazısı olacak. Hayatı çok fazla ciddiye almamak lazım diyorum tekrar.
Robin Sharma’ın bu sözünü de hatırlatmadan olmazdı:) “Hayatı, size gülmeyi unutturacak kadar ciddiye almayın.”(Robin Sharma)
“Gülmek devrimci bir eylemdir” de aynı zamanda:) Ben dönene kadar siz siz olun hayatı fazla ciddiye almayın, hep gülün:) Yıldızlar ve gökyüzü kadar güzel geleceğiniz olsun. Hepinize, öfkesiz, stressiz, kaşık çatsız, şikayetsiz iyi hayatlar diyorum, hoşça kalın.
Yorumlar kapalı.