İnsani değerlerimizin yerlere atıldığını, insan değerin cebindeki paraya göre anlam kazandığını hatta biraz daha ileri gidelim; insani bir muamele görmediğimizi bile düşündüğümüz zamanlar olmuştur. Bunlar elbette ki birer düşünce… Doğruluk payları müzakereye açıktır.
Öncelikle her insan benzersiz olduğunun farkına varmalıdır. Bunun farkına varmamız, kendi iç dünyamızı keşfetme ve benlik duygumuza sahip çıkmakla eşdeğer durumdadır. Farkındalık, kendi bedeninizi tanımaya benzer; hiç kimse size vücudunuz hakkında bilgi veremez. Yaşam felsefemiz, değerlerimiz, hedeflerimiz ve özlemlerimiz gibi kendi benliğimizi de bilmeliyiz. Herkes birbirinden farklıdır; bundan dolayı kendimizi bulmak, kendi kimliğimizi keşfetmek ve aramak bize haizdir.
Kendimizi ararken kimliklerimizi çerez kâselerinde hazır bir şekilde bulamıyoruz. Kimliklerimiz için belirlenmiş kalıplar da yoktur. Aile ve toplum kimlik sürecinde etkili mi? Bence kesinlikle yadsınamayacak bir role sahiptirler. Ancak kendimizi başkalarının kimliklerine sıkıştırmamalıyız. Gerçek olan benliklerimizi bulmalı ve gerçek olan “biz” peşinde koşmalıyız.
Başkaları tarafından kabul görmeye çalıştığımızda, başkalarının değerlerini kabul görmüş ve başkalarının kendi benliklerimiz üzerinde söz sahibi olmasını onaylamış oluruz. Böyle bir durumda biz gerçekte istediğimiz kişi değil, olmamızı istedikleri kişi oluruz. Başka biri olmak, başka birinin kimliğiyle evlenmek, başarısızlığın reçetesidir. Başarısızlığın reçetesinde; birey kendi duygu ve arzularına yabancılaştığında tepki verebilmektedir ancak seçim yapma konusunda başarısızdır. Bu da bireylerde “içsel bir boşluk” yaratmaktadır. Birçoğumuz, kim olduğumuz ve ne hissettiğimiz konusunda “içi boş insanlar” ya da insancıklar haline geldik. O zaman kendimize şu soruyu sorma vakti gelmedi mi? “Ben sadece herkesin ne olduğunu yansıtan bir aynalar topluluğu muyum?”.
Ayna, önünde gördüğünü yansıtır. Eğer bireyler herkes tarafından tanımlanmayı ve herkesin beklentilerine karşılık vermeyi amaçlarsa, “Ben Kimim” sorusunun içsel olarak sorgulanmasına yer kalmaz. Başkalarını memnun etmek bir süreklilik içinde yapılır; asla bitmez. Tıpkı bir domino taşını geriye doğru ittiğinizde diğer domino taşlarının hepsi düşene kadar bu döngünün devam etmesi gibidir. Bu yüzden kim olduğumuzun aynalar topluluğu tarafından tanımlanmasına izin verirsek, hayatımızın gideceği yön baştan çizilmiş demektir.
Hayata dair ne gibi planların var? Senin hedeflerin neler? Kendimize bu tarz soruları sormaktan kaçınmamalıyız. Hedeflerimize ulaşmak için yol haritamızı belirlemeliyiz. Bu süreci başarıyla gerçekleştirebilmek için yanımızda; cesaret, metanet, tutku ve arzu’yu eksik etmemeliyiz. Hayatımızın merkezini oluşturan hedeflerimiz bizlere yeni fırsatların kapısını aralayacaktır.
Ya başkalarının ne düşündüğüyle tanımlanan kutsal bir birey olmayı seçeriz ya da “Ben Kimim” kritik sorusunu sorarak kendimizi bulmayı hedefleriz. Kalabalığın içinde ayakta durmak cesaret, güven ve özgüven gerektirir.
Kendini gerçekleştirme ihtiyacının üstesinden gel…. Kaçmak ya da doğrudan kabullenmek bir korku ürünüdür.
Tek seçeneğiniz var….. Yap ve kendini gerçekleştir.
Yorumlar kapalı.