Kalmadı artık komşuluk! Komşuluk öldü! Komşuluk yandı bitti kül oldu! Aslında komşuluk ölmedi, komşuluk yaşıyor.
Yanan kül olan ormandı, komşuluk değil.
”Bir kaşık yoğurt mayası lazımdı, apartmandaki bütün dairelerin kapısını çaldım bir Allah’ın kulu açmadı kapıyı” diyordu birileri!
Çok üsteleyince konuyu, şairin anlattığı gibi bütün apartman, bir daireye düştü. Halk arasında buna ne deniliyordu ”pireyi deve yapmak mı ne?”
Öncelikle çevremize at gözlüğüyle bakmayı bırakıp, daha geniş bakış açımızla ve daha adil düşüncelerimizle değerlendirelim her şeyi.
Hayatınızda bir kere bile olsun iyi bir komşuya rastlamışsanız eğer, komşuluğun asıl kavramını yaşamışsınız demektir. Komşu ailedir, abladır, kardeşindir, dostundur.
Komşu paylaşmaktır yeri gelir bir tabak yemeğini, yeri gelir dertlerini, sevinçlerini paylaşır. Komşu yol gösterenindir, seni iyi yönlerini pekiştirip, kangrenlerinden koparandır.
Beş parmağın beşi bir olmadığı gibi, her komşuda aynı değildir. Bunu dengede tutmak gerek her zaman. Örneğin yeri gelir büyükle büyük, yaşlıyla yaşlı, çocukla çocuk olmasını bilmelisiniz.
Kimine karşı sabır taşı olacaksınız, kimisiyle eğlenip kimisiyle kahkaha atıp güleceksiniz, kimisine de tebessüm etmelisiniz. Çok somurtkan bir komşunuzun yanında bir kahkaha atarsınız eğer size deli gözüyle bakabilir demedi demeyin.
Hayatınızda bir kere bile olsun kötü bir komşuya rastlamışsanız eğer bu doğal olarak sizde bir daha asla komşuluk ilişkileri kurmayacağım dedirtebilir… Çok üzülerek söylüyorum asla yapamam dediğiniz her şeyi ilk önce yapmış olacaksınız farkına bile varmadan.
”Bir daha bu yolları aynı komşularla yürür müyüm?” dediğiniz olacaktır elbette ama ”İkincide o yolları farklı heveslerle, farklı komşularla devam etmiş olacaksınız.”
Eskiden dört çayı vardı: Şimdi artık el değiştirip yerini kahve saatine devretti. Kırk yıl hatır yükleyip, içmeye daha da çok anlam kattı.
Kahve dostun muhabbetine, komşunun sohbetine içilir. Komşuyla içilen acı kahvenin bile tatlandırdığı sohbetleri vardır.
Komşuluk mecburiyet değildir ihtiyaçtır.
En güzel sosyal destektir.
Kendini güvende hissetmektir. Güven üzerine kurulu bir ilişkidir. Komşu, kolaylıkla evin içine girebilen bir aile üyesi, hane içi konulara dahil olabilen bir sırdaştır.
Komşuluk öyle önemli bir kavramdır ki geçmişten günümüze bununla ilgili birçok atasözü ve deyimler yazılmıştır: ”komşu komşunun külüne muhtaçtır”, ”Komşuda pişer bize de düşer”, “ev alma komşu al” vb.
En güzeli ve en anlamlısı ise Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Yanı başındaki komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Bu da demek oluyor ki komşuluk hakkı da var üzerimizde, buna kul hakkı da diyebiliriz.
Hak deyince direk, akla gelen sadece maddiyat olmasın. Kötü söz kullanıp kalp kırmakta kul hakkına girer.
Maalesef ki komşuluğun hala pekişmemesinin sebeplerinden birinin de bencillik olduğunu düşünüyorum. Her gün ortalama iki kere asansörde, bahçede karşılaştığımız komşularla selamlaşmıyorsak veya en son selamı verdik diye ikinciyi ondan bekliyorsak, az insan çok huzur mantığındaysak, komşuluğun gereksiz bir şey olduğunu düşünüp elimizi taşın altına koymuyorsak komşusuzluğu biz yaratıyoruz demektir aslında.
Nedense günümüzde komşuluk denince yalnızca kasaba, köy gibi küçük yerleşim yerlerinde yaşanıldığı zannediliyor.
Şunu söylemek isterim ki komşuluk, müstakil evlerde de, apartman dairelerinde de, site bloklarında da var olduğunu düşünüyorum.
Eğer hala komşuluk öldü diyorsanız, ona can vermek sizin elinizdedir.
Herkese hayırlı komşular dilerim…
Yorumlar kapalı.