Merhaba sevgili okurlar, sanki size bir mesaj yazıyormuşum da cevabınızı da duymak istiyormuşçasına oruç nasıl geçiyor diye sormak isterdim? Umarım hiç zorlanmadan rahat geçiriyorsunuzdur Ramazan’ı.
Ramazan demişken. Ramazan ayının başlıca kavramları şunlardır:
Oruç, namaz, teravih, Kur’an, fitre, zekât, sahur ve iftar. Yıllar önceki yazılarım da bu kavramların hepsini teker teker açmıştım. Daha önceki haftalar diye söz ettiğim zaman tüneli ayları da atlayarak yerini yıllara bıraktı. Bu sizlerle 3. yılımız. Ne çabuk geçiyor zaman, mutlu günler çabuk geçer derler.
Sahi öyle mi, mutlu günler çabuk mu geçer?
Ben öyle olduğunu düşünmüyorum.
Sokakta çarşıda yürüdüğüm zaman pek te mutlu yüzlerle karşılaşmıyorum.
İnsanların yüzü asık, endişeli, kaygı dolu.
Biz bu konuyu önümüz deki haftalar da tekrar uzun uzun konuşuruz.
Ben asıl yazmak istediğim konuya gelmek istiyorum.
Bu hafta ki yazımda zekâtın sadece maldan ibaret olmadığının, attığımız adımın, avuç içlerimizdeki duanın, etrafa saçtığımız güler yüzün bile zekâta tabi tutulduğunu belirtmek isterim.
Maddi zekatlar:
İslam dininin en önemli ve değerli ibadeti zekattır. İslam’ın beş şartından en uygulanmayanı da yine zekattır.. Dinen zengin sayılan, Müslüman olduğunu iddia edenlerin çoğunun mallarının 40′ da birini vermemek için 40 takla atıp, 40 bahane bulmaya çalıştığı. Şunun zekatı olur mu, bu zekata girer mi? gibi sözlerle vicdanı ile pazarlık yapmaya başladığı alışveriş te diyebiliriz.. Bununla ilgili bir kanun olmadığı için tamamen kişinin kendi inisiyatifine kalmış bir ibadettir..
Altını çizerek belirteyim; zekat farz bir ibadettir. Zekât veren kişi karşısındakine iyilik yapmış sayılmaz. Zekat bizzat Allah tarafından emredilmiştir..
Kusursuz bir din olan İslam’ın öngördüğü fakirin gözetilmesi, malının temizlenmesi hem de ahiret hayatına yaptığı katkıyla vazgeçilmez bir ibadettir.
Kabaca zekat malın 40’da 1’idir.
en önemli şart malın üzerinden 1 yıl geçmiş olmasıdır. Çiftçiler ise ürünlerinin üzerinden bir yıl geçme şartı olmayıp mahsullerinin 10’da 1’ini vermeye mükelleftir.
Yani, belirli bir zenginliğe ulaşmış olan kişilerin belirli bir oranda ödemek zorunda olduğu farz eylemidir.
Peki bu yıl, ihtiyaç sahipleri haklarına kavuşacak mı? Bir çok kişi, Din adamlarının fetva vermeleri üzerine alışmışlığın dışına çıkarak zekatlarını Ramazan ayı öncesinde çıkartıp deprem bölgesine göndermişti..
İnanın siyaset gibi, eğitim gibi, mükemmel ekonomimiz gibi din işlerini de çok karıştırdılar. Vergi ile zekat ödediğini düşünen insanlar var. Fitre zekatın yerini de tutuyor diyen var.
Hema odur bir din adamı çıksın fetva versin yeterlidir. Bazı şeyler vardır ki bir değil, bin kişide fetva verse insanın kendi vicdanı fetva vermediği sürece uygulanmaması gerektiğini savunuyorum.
Manevi zekatlar:
Sadece sahip olunan servetin zekatı verilmez. Sahip olduklarından başkalarının faydalanabileceği ölçüde, var olduğu ve yaşamın değerinin farkında olduğu sürece zekat vermeye devam etmelidir insan. Örneğin, oturduğu evin zekatı vardır, o evde misafir ağırlar. Sağlam ve sağlıklıysa insanlığa hizmet eder. Ya da aşık olur mesela, ışık saçar etrafına, insanlarda bu ışıktan faydalanırlar.
İlmin zekatı da vardır, Alimler uzun çalışmalarla öğrendiklerinin tamamını vermekle mükelleftirler.
Bilgi de öyle, öğretmeye ve paylaşmakla yükümlüdür insan. Manevi hakların zekatını vermek, sevgi ve güzellikleri paylaşmak kendini çok iyi hissettirir. Ruh ve beden sağlığını da kuvvetlendirir.
Değerli gazete burada okuyucuları; sizde güler bir yüzle, tatlı bir sözle karşınızdakini mutlu ederek manevi zekatınızı ödeyebilirsiniz.
Bir yanlışım olmuşsa eğer affınıza sığınıyorum. Başka konular da tekrar görüşmek dileğiyle hayırlı Ramazanlar dilerim…
Yorumlar kapalı.