MHP lideri Devlet Bahçeli’ye yakınlığıyla bilinen gazeteci Mümtaz’er Türköne turkishpost’ta bir yazı kaleme aldı. “Alışkanlıklardan, ezberlerden vazgeçip herkesin anlaması lâzım” diyen Türköne, “Kürtlerin, içinde özgür iradeleri ve gönüllü rızaları ile yer almadığı bir Türkiye Yüzyılı ham bir retorikten ibaret kalmaya mahkûm.” Dedi
İŞTE O YAZI:
“Kürtlerin Yıldızı-Türkiye Yüzyılı
Alışkanlıklardan, ezberlerden vazgeçip herkesin anlaması lâzım: Kürtlerin, içinde özgür iradeleri ve gönüllü rızaları ile yer almadığı bir Türkiye Yüzyılı ham bir retorikten ibaret kalmaya mahkûm. “Türkiye Yüzyılı” iddiasının yanında Kürtlerin yıldızı da istikamet gösteren bir pusula gibi yükseliyor.
Ne kadar gerçek?
Orta Doğu’da yüzyılı aşkın zamandır egemen olan Sykes-Picot düzeninin son kalesi Suriye de yerle yeksan oldu. Bölgede eskisinin yerine ne inşa edilecek? Türkiye’nin de Kürtlerin de önü açık görünüyor.
Orta Doğu’da sınırlar Sykes-Picot’ya göre çizilemedi, ama mantığı bütün coğrafyaya egemen oldu. Problemli sınırlar, kalıcı ihtilaflar ve kavgalar, statükoya dönüşen huzursuzluk ve dengesizlik. Bir istisna ile. Türkler, imkânsızı gerçekleştirdiler ve dağılan koca imparatorluğun enkazı üzerine yeni bir devlet inşa etmeyi başardılar. Tecrübemiz ve aklımız yeterli, bugün de işler birilerinin çizdiği plana göre yürümeyecek. Yıkmak kolay, yapmak için sabır, emek, zekâ ve öngörü, ayrıca planlama gerekiyor.
Geçmişte başardık, yine başarırız evelallah.
Kan Davası:
Döneme damgasını vuran karelerden biri olarak kalacak.
MHP lideri Bahçeli, Meclis’te DEM başkanı Bakırhan’ın elini sıkıyor, yan tarafta İYİ Parti lideri, şaşkın bakışlarla bu manzarayı izliyor. Sonra Dervişoğlu, o bakışların şaşkınlık değil öfke yüklü olduğunu dile getirdi. Daha kötü değil mi?
40 yıldır bu ülkede şehit cenazelerine ağıtlar yakılıyor. MHP grubunda Tuncer Bakırhan’ı alkışlayanların hemen her birinin en az bir yakını, Türkiye’nin hemen her ilinde-ilçesinde hatta köylerinde mezarlıklarda tepesinde Türk bayrağı şehitlere ayrılan kısımda yatıyordur. DEM grubundaki milletvekillerinin yakınları arasında da, sırtında Türk ordusunun üniforması ile şehit olanlar mutlaka vardır; ama asıl çoğunluk Türk askerinin kurşunu ile ölen PKK militanlarına aittir. MHP grubu Bakırhan’ı alkışlarken ve Bakırhan elini kalbine koyup muhabbetle karşılık verirken İYİ Parti liderini öfkelendiren zihninin gerisindeki bu kontrast olmalı.
Pek ne yapalım? Kan davası mı güdelim?
Türkiye Cumhuriyeti, bir aşiret devleti mi?
Hayatın ve tarihin gerçekleri:
Bu topraklarda Kürtlerle birlikte geçirdiğimiz bin yıllık tarihin hemen hemen 900 yılı göçebe Kürtlerle, göçebe Türklerin yerleşikleri yağmalamaları ile geçti. Yerleşik olanın Kürt veya Türk olması üzerinde hiç durmayın. Arada, rast getirince birbirlerini de yağmaladılar.
Alın size 1185 yılına ait bir kan davası hikâyesi:
Bahar ayında bir Türkmen düğün alayı Nusaybin’de Zevezan kalesinin önünden geçerken, Kürt hakim Kürt geleneklerine göre hediye istiyor. Türkmenler bu talebi haraç olarak anlayıp karşı duruyor. Kavga çıkıyor, damat ölüyor, gelin kaçırılıyor. Sonrası tam bir felaket. Türklerle Kürtler arasındaki kan davası tam dokuz yıl sürüyor. On binlerce Türk ve Kürt hayatını kaybediyor. Dönemin kaynakları, bu olaylar yüzünden Mezapotamya’da Kürt kalmadığını, hepsinin Çukurova bölgesine sığındığını belirtiyor. Merak edenler için kaynak verelim: Halil İbrahim Gök, Musul Atabeyliği (TTK yayını, Ankara,2013, s. 289-293)
Göçebelerle yerleşikler arasındaki ana çatışma konusu, koyun-keçi sürülerinin göç ederken ekili tarlalara ve bahçelere zarar vermesidir. Kısaca çıkar çatışmalarıdır. Göçebeler daha örgütlü ve tedbirlidir. Arkalarına hemen aşiret desteğini alırlar. Basit bir anlaşmazlık süratle ya aşiretler arasında ya da Kürt-Türk kavgasına dönüşür. 90’lı yıllarda Batı’da Ege ve Marmara bölgesinde sıradan anlaşmazlıkların Kürt-Türk kavgasına dönüşmesi bu geleneğin devamıydı.
Türkiye nüfus yapısı itibarıyla bölgemizdeki ülkelerden çok ilerde: Cumhuriyet Osmanlı’dan aşiret düzeni ortadan kalkmış bir beşerî coğrafya devraldı, PKK o kadar melanetin arasında Kürtler arasında aşiret düzenini darmadağın etti. İran dahil diğer bütün Orta Doğu ülkelerinin içinden çıkamadığı bu duruma göre bizler ileri ve avantajlı bir durumdayız.
Devletler kan davası gütmez; zaten devletlerin kan davası olmaz.
Devlet dediğimiz varlık, hukuk ve adalet üretebildiği sürece ayakta kalır. Türk devlet geleneği denilen ve bugün çok kutsanan kabiliyet, egemen gücün insanlara hukuk ve adalet dağıtma kapasitesiydi. Selefimiz Osmanlı, o büyük coğrafyaya insanları huzur ve güven içinde yaşatan istimalet siyaseti ile yüzyıllar boyu hakîm olmuştu.
Bugün, “Kürtlere güvenilmez, gelişmeler bağımsız Kürdistanı doğuracak” endişesi ile dişlerini sıkanlar önce aynada kendi yüzlerine bakmalılar. Kürtlere değil, önce kendilerine güvenmeliler. Ne kadar hukuk ne kadar demokrasi ne kadar insan onuru? Kefaletiniz ve gücünüz ne kadarına yeter? Kürt milliyetçilerinden ne kadar ilerdesiniz?
Sevr paranoyasının kenarından köşesinden sıkıştırdığı prangalardan kurtulmalıyız. Yeni bir dünya kuruluyor. Hissemize düşen büyük fırsatlar var; üstelik bu sefer birlikte kuracağız.
Türkiye’de, Suriye’de diğer Kürt örgütlerini ezip-yokederek Stalinist yöntemlerle hegemonya kuran PKK’nın yaşlı politbürosu mu Kürtlere hukuk ve demokrasi getirecek, yoksa bin yılda bin badireyi atlatmış devlet geleneğimiz mi?
Eskimiş bütün düşüncelerinizi atıp kurtulun. Türkiye’nin güvenliği de birliği-bütünlüğü de demokrasi ve hukuka bağlı. İktidar rekabeti içinde demokrasiyi, özgürlükleri kısanlar, hukuku arka bahçesi görenler yeniden düşünmeli. Türkiye’nin geleceğini karartan sizlersiniz.
Alışkanlıklardan, ezberlerden vazgeçip herkesin anlaması lâzım: Kürtlerin, içinde özgür iradeleri ve gönüllü rızaları ile yer almadığı bir Türkiye Yüzyılı ham bir retorikten ibaret kalmaya mahkûm.”
Yorumlar kapalı.