Koronavirüs; adı ürkütücü kendi küçük ama tahribatı büyük.
Koronavirüs; yavaş-yavaş başlar mesaiye.
İlmek ilmek işler kurbanını. Önce boğazınızda bir karıncalanma başlar, sanki boğazınızda bir şey var da elinizi atıp çıkartmak istersiniz ama nafile.
Sonra kemik ağrıları başlar ve bu ağrı ne kırık ne çıkık hiçbir ağrıya benzemez.
Sanki bir ordu elinde çekiçle vücudundaki bütün kemikleri aynı anda vuruyor, elmacık kemiğine kadar. Bu kadarıyla da kalmıyor sıtma, ter, öksürük, halsizlik sanki dünyanın bütün yükü sırtınızdaymış gibi kolunuzu kaldırmaktan bile aciz oluyorsunuz. Karantinaya girdiğin odandaki yatağa bağımlı gibi oluyorsun. Sanki zaman durmuş ilerlemiyor. Ne en sevdiğin şarkıyı dinlemekten keyif alıyorsun, ne de bir film izlemekten.. Yaz günü sıtmaya girdiğin yatakta halüsinasyonlar bile görüyorsun. Yemeden içmeden kesiliyorsun. Önce koku sonra tat duyunu kaybediyorsun. Önüne gelen bir tabak yemeği bile yerken sanki kendi etini yiyorsun. Artık en sevdiğin yemek ve hiç yemediğin bir yemek senin için eşdeğer duruma geliyor. Su, insanın sudan midesi bulanır mı? Bulanıyormuş. Her içtiğin bir bardak su sonrası kusacak gibi oluyorsun. Tam bitti diyorsun her yeni bir gün bir önceki günü aratıyor. Bu seferde nefes darlığı başlıyor, şiddetli öksürük sanki göğsünün ortası delinmiş gibi ne rahat nefes alabiliyorsun ne de uyuyabiliyorsun. Ve bunlar hiçbir kronik hastalığı olmayan genç bir kişide görülen semptomlar..
İşte bunları yaşamamak için aşı olmalısın.
Senin canın bu kadar değersiz olmamalı.
Neden aşı olmuyorsun?
Kulaktan kulağa yayılan laflarla ”Peynir gemisi yürümez’!”. Yok aşı kısırlık yapıyormuş yok üç dört yıl sonra o aşı vücudumuzda ağır hastalıklara yol açacakmış.. Yok Bill Gates’in aşıyla vücudumuza izlenebilir mikroçipler yerleştirecekmiş.
Yahu! ”Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” Kimse müneccim değil üç dört yıl sonrayı göremez. Ayrıca aşı olmayarak izlenilmekten koruduğunuzu mu düşünüyorsunuz?
Peki ya elinizdeki o akıllı telefonlarla, bırakın izlenilmeyi belki de yönetiliyorsunuz bile.
Muhakkak bir çoğumuz denk gelmiştir. Satın almayı düşündüğünüz bir ürün için biriyle konuştuğunuzda hemen arkasında sosyal medya hesaplarımızda ürünün sayfa sayfa reklamı açılır önümüze. Bununda tesadüf olduğunu kimse söyleyemez herhalde.
Bu kadar ölümcül olan koronavirüs salgınından korkmayan insanlar;
Bugün aşı olmaktan korkuyor..
Eğer aşı daha bulunmamış olsaydı;
İsyan çıkarılırdı, daha aşı bulunamadı diye!
Eğer aşı sınırlı sayıda olsaydı; aşı mı var aşı olalım denirdi.
Eğer aşı ücretli olsaydı; bu seferde para mı var aşı olalım denirdi!
Bugün aşı sınırsız sayıda ve geldi kapımıza kadar dayandı. Batman’ın bir çok noktasında aşı stantları kuruldu. Ee aşı olmak için daha neyi bekliyorsunuz?
Aşının görülen faydalarından söz edelim.
Çok yaşlı iki aile büyüğüm maalesef ki koronavirüs salgınına yakalandı. Tüm doz aşılarını oldukları için bu süreci hafif semptomlarla atlattılar. Hatta psikolojikmen etkilenmesinler diye onlara pozitif olduklarını bile söylemedik. Karantina sürecinde kullandıkları ilaçları evdekilerden virüs bulaşmaması için kullanılması gerektiğini söyledik.
Hastalığın önüne aşı, psikolojinin önüne biz geçtik.
Aşının gözle görülür bu kadar faydası varken.
Aşı olmayarak canınızdan bu kadar bezmiş olamazsınız. Eğer gerçekten bu aşı gelecek için bu kadar tehlike arz etmiş olsaydı. Ülkemiz için o kadar önemli olan sağlık çalışanlarına ve öğretmenlere ilk önce yapılmazdı. Bu durumu çok yönlü bakarak, hiç bir gerçeklik payı olmayan ”kulaktan dolma” bilgilerle değil de, herkesin kendi özgür karar verme iradesini kullanarak aşıya adım atması gerektiğini düşünüyorum..
Yarın öbür gün yasaklar yine başlayacak.
Bu sefer kurunun yanında yaş yanmayacak.
İl bazında vaka sayısına göre, aşı olmuş kişi sayısına göre yaptırımlar uygulanacak.
Bunun ucu bana dokunmaz deme.
Bunun ucu küçükten büyüğe herkese dokunur.
Elbette herkesin evinde bir yaşlısı, okula giden bir çocuğu, esnaf bir tanıdığı vardır. Bu sürecin onları ne kadar etkilediğini unutmuş olamayız. Ödediğimiz bedelleri, maddi manevi kayıpları düşünelim.
Aylarca kepenk kapatıp evde oturan esnafı,
günde altı saat canlı derse mahkum bırakılan çocukları düşünelim.
Yıllarca çocuklara internetin, tabletin beyin küçülttüğünü söyleyip, daha sonra günde altı saat internette canlı ders başında oturttuk.. Böylelikle çocuklarında ebeveynlere karşı olan güvenin tuzla buz olmuş halini görmüş olduk..
Koronavirüs geçirmiş insanlar ikiye ayrılır.
Ağır geçirenler ve hafif geçirenler diye.
Hafif geçirenler bu muydu koronavirüs demiştir haliyle. Ağır geçirenler ise daha önce böyle bir şeyi asla yaşamadığını hatta iyileşmenin üzerinden aylar geçmesine rağmen kişide; öksürük, göğüs ağrısı, tat ve koku kaybı, halsizlik, unutkanlık, nefes darlığı gibi kalıcı hasarlar bıraktığını söylüyor..
Daha önce hiç korona olmayanlarımız; siz en güçlülerimiz en şanslılarımızsınız, siz korona virüsüne karşı bir sıfır galip gelenlerimizsiniz. Ama koronavirüs salgınına yakalanmayacak mısınız ya da yakalandığınızda hafif veya ağır geçireceğinizle ilgili henüz bir kanıt yok. O yüzden önlem için aşı şart.
Aşı olmayanlara ağır yaptırımlar kapıda.
Yarın öbür gün aşıda hes kodu gibi zorunlu hale gelecek. Hastaneye, bankaya, düğüne, kafeye gidemeyeceksiniz. Hatta toplu taşıma aracına bile aşısız binemeyeceksiniz. Yani demem o ki öyle yada böyle aşı olacaksınız. Ama buna mecbur kaldığınız için değil, kendi istediğiniz için olun.
Henüz aşıda tercih seçeneği varken aşınızı olun.
Korona virüsünde üst modeli çıktı. Şimdi de
(Delta Virüsü) diye bir salgın çıktı başımıza. Yarın öbür gün iphone gibi seriye bağlarsa hiç şaşırmayalım. O yüzden
korunmak için; maske , mesafe, temizlik.
Virüsü etkisiz hale getirmek içinde aşı şart…
Yorumlar kapalı.