Hasankeyf Oymataş (Bêdiâ) köyünden, Sason, Kulp Zorê Vadisi Sinda ve Dirîstan köylerine!
Su yaşam kaynağımızdır satılamaz, tarih geçmişimiz, geçmiş geleceğimizdir yok edilemez.
Baraj nedeniyle sular altında kalan Hasankeyf Oymataş (Bêdia) köyü’nden!
Baraj nedeni ile sular altında bırakılmak istenen Sason, Kulp Zorê vadisi ve vadisinde bulunan Sinda ve Dirîstan köylerini anlatmak istedim sizinle bu haftaki yazımda.
12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf, içinde bulunduğu Dicle Vadisi’yle, 50 yıllık ekonomik ömre sahip Ilısu Barajı’nın suları altında bırakıldı.
Tarihi yapılar ve doğal güzelliklere sahip oyma taş (Bêdia) köyü Dicle Nehri’nin kenarında bulunuyordu. Büyük mağaralara sahip köyde birde kilise bulunan geçmişi çok eskilere dayanan tarihi bir köy.
Daha önce 90’yıllarda köyleri zorla boşaltılıp yerinden göç ettirilen köy bu seferde evlerinin ve arazilerinin su altında kalmasıyla yerinden yurdundan ikinci defa göç etmek zorunda kaldılar.
Göç etmeden önce mezarlarını açarak ölülerinin kemiklerini başka yere taşımak zorunda kaldılar.
Ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanan Oymataş (Bêdia)köyü sakinleri göç etikten sonra gittikleri yerde de büyük ekonomik sıkıntılar yaşayacakları kesin.
Kovid19’dan dolayı herkesin köyüne dönüş yaptığı o dönemde, ekonomileri de tarıma dayanan ve tüm yaşam alanları sular altında kalan köylüler köylerini terk edip gittiler, daha doğrusu zorla yerlerinden yurtlarından edildiler, ve şimdi dönecek maalesef bir köyleri de yok artık.
Doğal ve kültürel yıkım uygulamaları hızla devam etmektedir.
Tarihi ve doğal güzellikleri ile Hasankeyf ve Dicle vadisini su altında bırakan bu zihniyet aynı politikayı Sason’da uygulamaya çalıştılar.
ZORÊ VADİSİ
Sason ve Kulp ilçelerimizi birbirinden ayıran Zorê çayı üzerinde HES yapılmak istenmekteydi.
Batman Sason ile Diyarbakır Kulp ilçeleri arasında bulunan Zorê Vadisi’ne yapılması planlanan HES projesine verilen ‘ÇED olumlu’ raporu, tek geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olana Sinda, Dirîstan köyleri sakinleri tarafından Diyarbakır İdare Mahkemesine yaptıkları itiraz başvurusu, Diyarbakır İdare Mahkemesi tarafından hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edildi.
Eğer iptal edilmeseydi enerji ihtiyacı bahane edilerek, yapılmak istenen bu baraj, ilimizin tek oksijen kaynağı aynı zamanda Batman Sason ve Diyarbakır Kulp’un doğal kalmış tek çayı yok edecek, tek geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olan Sinda ve Dirîstan köylerini yutacak, bu proje aynı zamanda onlarca canlı türünün tümüyle yok olmasına neden olacaktı.
Baraj nedeni ile sular altında bırakılmak istenen Zorê vadisinde yaşayan ve doksanlı yıllarda Hasankeyf Oymataş (Bêdia) köyü gibi zorla göç ettirilen onlarca aile yerinden yurdundan ikinci defa göç ettirilmek istendi.
Zorê çevresinde bulunan köyler Hasankeyf Oymataş köyü ile aynı kaderi paylaşmak istemedi.
Zorê Sakinleri Zorê’ye Sahip Çıktı.
12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf’i sular altında bırakan zihniyet Zorê vadisini de sular altında bırakmak istedi. Yöre halkının, çevre ve doğa aktivistleri, ekoloji dernekleri ile birlikte yapmış oldukları ortak mücadele ile Zorê yi sular altında bırakmaktan kurtardılar.
ZORÊ SULAR ALTINDA KALSAYDI
Sinda ve Dirîstan köyleri sular altında kalacaktı, çevre köylerinde tarım ve hayvancılık yaptığı alanların çoğu sular altında kalacak, bu bölgede yüzlerce aile yerinden yurdundan olacaklardı.
Zorê’de doğa doğanın yanı sıra bir tarih te yok olacaktı.
Balbaşı köyü yakınlarında bulunan Pile kela kalesi keşfedilmemiş tarihi mekan barajdan ciddi anlamda etkileyecekti. Bu kalenin 2 Bin 500 yıllık Asurlardan kalma olduğu söylenmektedir.
Zorê vadisinde bulunan Pile kela dağında çok değerli tarihi eserler kalede yattığı söylenmektedir. 2 bin 500 yıllık olan bu yer, kaderine terk edilmiş ve bu bölge baraj altında kalma tehlikesi ile yüz yüze kalmıştı.
Kalenin içinde Asurların yaşadığı bir şehir de bulunmakta. Bu güzelim tarihi bölge Hasankeyf gibi sular altında kalmaktan son anda yöre halkının, biz ekolojistlerin mücadelesi ile kurtuldu.
Bölgemizde tüm tarihi ve endemik bitkilere sahip yerlerimiz sular altında kalarak yok olmaktan kurtuldu. Burada büyük bir tarihin yattığı bilinip görülmek ile beraber lahit mezarların da olduğu söylenmekte. İçinde bulunan 10’larca mağarayla tam bir mağara cennetidir Zorê kanyonu.
Doğal mağaraların yanı sıra yapay mağaralardan, mağara evlerinden bahsediyoruz, ve daha bir çok tarihi kalıntı ve izlerden mağaralarında geçmiş yılların izini taşıyor.
Silvan’da Hasuni mağaralarından bile eski olduğunu söyleyebiliriz, tabi yine de uzmanlarca araştırılması gerek.
MÖ bin ile MS 13. yüzyıla ait kalıntılar mevcut, hata biraz daha ileriye gidip neolitik çağa kadar uzanabiliriz.
Anadolu’nun en eski mağara yerleşim yerlerinden biri de Zorê mağaralarıdır diyebiliriz.
Zorê mağaraları Neolitik dönemde yerleşim görmüş, antik dönemde, özellikle Hristiyanlığın ilk yayıldığı dönemlerde ve orta çağda önemli yerleşim alanlarından biri olduğu izleri çok net ortada.
Hiç birinin henüz araştırılmadığı mağaralarda arkeolojik çalışmaların yapılması durumunda Mezopotamya tarihinin de önemli bir zenginlik daha kazanılacaktır.
Bölgenin çok büyük bir bölümünde M.Ö. 1260-653 yılları arasında Asurların hüküm sürmesi bu iddiaya gerekçe olarak gösterebiliriz.
Urartular, İskitler, Med İmparatorluğu, Merezniler, Persler, Büyük İskender, Partlar, Büyük Tigran İmparatorluğu uygarlıkları da mağaranın şekillenmesinde etkisi olan medeniyetlerdir, yöremizde yaşam sürmüş medeniyetler üzerinden çok ciddi bir şekilde araştırılması gerek.
İşte böyle tarih ve doğal bir zenginliğe sahip ilimizin doğal kalmış tek çayımız olan zorê çayı ve onlarca endemik bitkiye ev sahipliği yapan Zorê vadisi 49 yıllık bir HES’e kurban edilmek istendi.
Baraj yerine tarihi mekanlar ve turizm cenneti olabilecek alanların korunması gerek.
Hiçbir arkeolojik çalışmanın, incelemelerin yapılmadığı bu güzel tarihi dokuya, keşfedilmemiş bu tarihe sahip vadiye sahip çıkılmasını istiyoruz.
Kızılderili Şef Seatle’ın bir zamanlar söylediği şu sözleri ile bu haftaki yazımı bitirmek istiyorum.
“Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz. Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak!”
Yaratılışından bu yana doğayı hor kullanmanın kötü sonuçlarıyla günümüzde yüzleşmek zorunda kalan insanlık, Kızılderili Şef Seatle’ın bir zamanlar söylediği şu sözlerin anlamını ancak fark etti.
Öncelikle bu mücadelede emeği geçen başta SİNDA, DİRÎSTAN köyleri sakinleri Çiçek ailesi olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum hem şahsım adına hem doğada yaşayan tüm canlılar adına.
“Doğa bizim, dağ bizim, dere bizim, su bizim, tarih bizim.”
Su yaşam kaynağımızdır satılamaz, tarih geçmişimiz, geçmiş geleceğimizdir yok edilemez.
Yorumlar kapalı.