Bir Öğretmenin Günlüğü – 2
İlk öğretmenliğim, ilk göz ağrım, ilk memuriyetim Gediz’den sonra ansızın alıp askere götürdüler. İki kere canım yandı. Hem alıştığım dostlardan hem öğrencilerimden aniden ayrılmak beni sarstı.
Vedalaşırken tuttuğum her el, sarıldığım her dost canımı acıttı.
Her veda yarım ölüm, her ölüm erken…
Askerlik için Antalya’nın yolunu tuttum. Kurtalan’da ailemle görüşüp helallik aldıktan sonra, Antalya otobüsüne bindim. O zaman Mitsubishi Maraton otobüsler yeni çıkmıştı yollara. Yıl 1991.
Keyifli bir yolculuk içinde, kafamda binlerce soru, beynim savaş alanı…
Yorgundum uyumuşum farkına varmadan.
Gece yarısı Adana’da büyük bir gürültüyle uyandım. Otobüs kaptanı direksiyon hakimiyetini kaybedip bir yere vurmuştu. Hafif yaralı birkaç yolcu vardı, otobüsün ön tarafı dağılmıştı.
1 saat sonra bizi başka bir otobüse bindirdiler yola devam ettik. Antalya’ya varamadan Alanya’nın girişinde otobüsümüz, sabah motosikletle işe giden iki inşaat işçisine çarptı. Çarpma anı, o gençlerin sert zemine düşmeleri hala gözlerimin önünde.
Hemen aşağı indik, biri hala yaşıyordu, son nefesini vermek üzereydi. Kimliğinde Suphi yazıyordu. Çınar’lıydı, çalışmak için binlerce km öteye gelmişti. 21 yaşında cenazesi annesine gidecekti. Öyle üzüldüm ki, askerliği, öğretmenliği her şeyi unuttum.
Savcı 2 saat sonra gelip olay yerinde inceleme yaptı sonra otopsi için alıp götürdüler.
3. otobüsle Antalya’ya varabildim.
Yıl 1991. O zamanlar cep telefonu yoktu kimseye de anlatamadım…
Bazı anlar ve duygular vardır ki anlatılamaz, bazı fotoğraflar da hiçbir şiire sığmaz… Çınarlı Suphi gibi…
Öğleden sonra nihayet Antalya’ya vardım. Sahilde bir yemek yedim. O gece Öğretmenevinde kaldım. Sabah Topçular Kışlası’na gidip teslim oldum.
5. Bölük yani öğretmenler bölüğüne verdiler.
3 ay acemi birliğinde askerlik yaptım. Kısa süre içinde güzel dostlar edindim.
Acemi birliğinden sonra geri kalan 15 ay askerlik görevini öğretmen olarak yapmamız için kura günü geldi çattı. 400 kişilik torbada 2 İzmit, 2 tane de Manisa vardı, geri kalan mecburen doğu illerini çekecekti.
Herkes çok heyecanlıydı. Muş, Şırnak, Hakkari, Siirt, Ağrı….
Kurayı her çeken vedalaşıp gitti. Sıra bana geldi Manisa çıktı bana. Öyle sevindim ki, son paramla arkadaşlara yemek ısmarladım. Sadece yol param kalmıştı. Ordan ayrılırken de vedalaşmak zor geldi…
İnsan hayatı boyunca ne çok vedalar yaşar…
25 Kasım 1992 de Manisa Milli Eğitim müdürlüğüne gidip göreve başladım. Görev yerim Manisa ili Selendi İlçesi Eskin Köyüne bağlı Madır Mahallesiydi.
Orayı bulmak hiç de kolay olmadı. Selendi’ye Manisa’dan araba yoktu. Uşak’tan gitmek gerekliydi. Önce Uşak oradan da Selendi’ye gittim. Selendi’de ilk tanıştığım kişi bakkal Mehmet oldu. O gideceğim yer için rehberlik yaptı. Gösterdiği yakın ve sıcak ilgi beni duygulandırdı.
Bakkal Mehmet “Köyde bakkal da yok araba da. Sadece perşembe pazarı için bir traktör var. Haftalık tüm ihtiyaçlarını al götür” dedi.
Bir haftaya yetecek kadar aklıma ne geldiyse aldım. Eskin Köyüne kadar dolmuşla ordan görev yerim Madır’a da traktörle gittim. Akşama doğru okula ve yeni görev yerime kavuştum. Okulun önünde muhtar imam ve birkaç köylü beni bekliyordu. O gece lojman uygun olmadığı için İmam beni misafir etti. Adnan Hoca genç bir imamdı. Yardımsever ve güzel kalpli bir insandı. 15 ay boyunca en iyi dostum da o oldu.
Perşembe günleri Selendi’nin pazarıydı. Traktörle gider dönerdik.
Okulun ilk haftası öğrenciler ve köylülerle hemen kaynaştık. Herkes cana yakın ve ilgiliydi derken perşembe günü traktöre binip yola çıktık.
Yağmurlu bir gündü. Kot kazak ve parkeyle bindim. Valizimde de takım elbise kravat vardı.
Traktör kasasında insanlar, çuvallar, koyunlar herşey iciceydi. Traktör ilerledikçe her tarafımız çamur olmuştu ama mutluydu herkes pazara gideceği için. 3-4 hafta sonra ben de alıştım ve artık kafama takmıyordum hatta perşembe pazarını iple çekiyordum. Haftada bir şehir görmek, lokantada yemek yemek ve ihtiyaçları almak iyi geliyordu. Traktör ve çamur umurumda bile değildi…
Traktörden inince ilk işim hamama gidip banyo yapmak sonra takım elbiseli olarak Kaymakamlığa gidip okulun resmi işlerini görmekti. Bazen de toplantıya katılırdım. Sonra öğle yemeği ve hızla ihtiyaçlari alıp akşama doğru traktöre yetişmeye çalışırdım. Traktöre binmeden önce Bakkal Mehmet ‘in dükkanın arkasında üzerimi değişir traktöre öyle binerdim. Zaten takım elbise ile traktör kasasına o yağmurda binmek akıl karı değildi…
15 ay boyunca bu mutlu ve aksiyon dolu yolculuklar devam etti. Adnan Hoca, Muhtar ve köylülerle güle oynaya yaptığımız o yolculuklar belleğimde hala taze…
İyi ki yaşadım o güzellikleri öyle çok şey öğretti ki, o yolculuklar ve samimi insanlar…
Sadece yolculuklar mı, elbette hayır.
Küçük lojmanda yeni aldığım ilk renkli televizyonda köylülerle beraber Çarşamba günleri Türk filmleri izlemek… Beraber yemek içmek. Bazen çay bardakları yetmezdi su bardakları devreye girerdi.
Öğrencilerle beraber okul ve lojman sobalari için odun kesmeye gitmek ayrı bir keyifti.
Okul bahçesinde çocuklarla beraber yetiştirdiğim domates, patlıcan, biber ve yeşil sloganların kokusu inanılmaz doğal ve güzeldi. Bir daha o tadı hiçbir yerde bulamadım.
Nurullah amcanın evinde içilen 90 beygir gücündeki kahveler, sohbetler bir başka güzeldi.
15 ayın sonunda askerlik şubesinden terhis belgemi alıp köye döndüm.
Yine veda yine ayrılık… Alışmak ne kadar zorsa, vedalar da o kadar zor olur…
Komşum Haşim Amca, Hatice Yenge, kızları Cennet ve Fadime…
Öğrenciler, muhtar ve Adnan Hoca ile tek tek vedalaştım…
Gözler yine ıslak, sesler buğulu; zira insanız ve yaşanan onca emeği, güzelliği arkada bırakmak kolay değil…
Madır, Günlüğümdeki en özel yerlerden biri… O yaşam ve güzel insanlar beni biraz daha büyüttü olgunlaştırdı…
Zaten fazla eşyam yoktu… Sadece kıyafetlerimi alıp çıktım. Şehirden gelen bir taksiye binip uzaklaşırken gözyaşlarım arabanın camlarını ıslatıyordu köylüler görmese de…
Öğrenciler, köylüler uzun uzun el sallıyordu bana ama beni en çok etkileyen arabanın peşinden uzun süre koşan ve yorulunca bir tepeye çıkıp ardımızdan bakan lojman bekçi köpeği Bush’tu…
Ne sadık ne uyumlu bir varlıktı…
Vedalar onu bile etkilemişti…
Selendi’de tütün kokar, toprak kokar çocuklar.
Onlar bu ülkede yaşarlar…
Ne çocuklar tanıdım Selendi’nin Madır’ında; harçlıkları bir avuç kuru üzüm ve tatil anıları da hiç olmamıştı…
Selendi’nin Madır’ından sonra doğu görevi için tayinim Batman’a çıkmıştı.
Artık sırada Batmanlı çocuklarla tanışmak vardı…
Gelecek yazıda buluşmak dileğiyle…