Her zaman sıkıntı duymak, stres, gerilim şart. Bunlar motive edici güçler. Ruh uyanmaya, rutin değişmeye ve bir şeyler yaratma heyecanı belirmeye başlar. Tek sorun kabuğunuzda kalmak isteği olacaktır.
Hayatla zamanın acı gerçekliğini ve ağırlığını hiçe saymak için çoğunlukla gerilimli olmak gerek. Kimileyin sıkılmak iyidir. Kişi bir sarsılır, bir kendine gelir. Stres altında kafa daha işlektir. Böylelikle hayatınızda isyanla itiraz etmek gibi şeyler hissedeceksiniz. İşte bütün mesele bunlar.
Birçok duruma karşı içsel huzurunuza ve özgürlüğünüze kulak verin. Fakat neyle? Müzikle, sohbetle, gezip tozmakla, sosyal ilişkilerle, yemekle, içmekle, okumakla, yazmakla, yalnızlıkla… Fakat tüm bunlar birada aynı hazzı yaşatmaz, bilakis birini seçmeli. Hangisini istersen onu yap. Ancak anın tadını yaşamak; çılgıncasına, başınız dönercesine.
Ve ara sıra yalnızlık içinde hayatla zamanın tırpanı sizi ezip geçtiğinde iç sesinize, odanıza, kitaplarınıza, tablolarınıza, bahçelerinize, defterlerinize, yazılarınıza, çiçeklere, ağaçlara, kuşlara, güneşe, bulutlara “neyin saati geldi?” diye sorun. Size hepsi hemen cevabı verecektir: Stresin, sıkılmanın, canlanmanın saatidir.
Sürekli sorun kendinize: Yine rutine mi bağladık? Eğer ki her şey rayında gidiyorsa, hayatınız tıpkı dümdüz bir yol gibi düzgünse, mutluluğunuzla huzurunuz dört dörtlükse; bir durup nefes alın ve düşünün. Olup bitenlere şüpheyle bakarak yanlış giden bir şeyler fark edeceksiniz. Hayatın ve zamanın bağımlısı olmamak için tekrar başa dönmeli; durmamacasına sıkıntının, stresin ve değişimin kaynaklarına başvurarak! Nasıl isterseniz: Kalabalıklara karışmak, çene çalmak, yolculuklara çıkmak, eğlencelere katılmak, tatile çıkmak, eş-dost edinmek, yalnızlığa çekilmek, kitap okumak, doğayla barışık yaşamak v.s. Fakat çok şey istemeyin. Yeter ki beğenip sevdiğiniz bir şeyi dolu dolu yaşayın.
Yorumlar kapalı.