Daha düne kadar yeryüzünde kendi kendine yeten besleyebilen ülkelerin başında gelirken, bugün tarım ürünleri ithalatımız, ihracatı kat ve kat geçmiş durumda.
En önemli tarım ürünlerini ithal ediyoruz. Ukrayna Rusya savaşında bu bir kez daha gözler önüne serildi, buğday ve ayçiçek yağı krizi yaşıyoruz adeta.
Yazıyı kaleme alırken ÇAYKUR’un çay fiyatına %43,7 zam yaptığının haberini aldım. Bu konuya değinmeden de geçmeyeceğim. Ortalama bir kg yerli çayın kilosu 75 TL oldu. Her gün 400 milyon bardak çay içilen ülkede ÇAYKUR milyarlık zarar açıklıyor. ÇAYKUR çaya %43,7 zam yaptı.
Geride bıraktığımız 14 Mayıs Çiftçiler gününü çiftçilerimiz, yukarıda saydıklarımızın yanı sıra mazottan, gübreye bir çok ürüne zamla karşıladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaş çay alım fiyatlarında ve kilo başı primde artış yaptıklarını açıklayalı da ÇAYKUR zammından 2 gün önce olmuştu. ÇAYKUR’un çaya %43.7 zam yaptığı anlaşılalı birkaç saat oldu henüz. Kaşıkla verip kepçeyle alıyorlar. Tüketici de üretici de perişan bu ülkede.
“Birlikten Berekete Kazanan Türkiye” sloganları havada kaldı maalesef.
“Birlikten Berekete Kazanan Türkiye” Türkiye değil sadece iktidar ve yandaşları 5’li şirketleri oldu.
“Köylü milletin efendisidir” sözünün içini boşalttılar, köylüyü, çiftçiyi bankaların, şirketlerin kölesi yaptılar. “Köylü milletin efendisidir” sözünü sadece bir duvar yazısı zannedenler, bugün domatesi, biberi, patlıcanı 40 liradan yediğinde hiç hayıflanmasın. “Köylü milletin efendisidir” anlayışından köyleri boşaltma hamlesine kapı açtılar. Yüzlerce, binlerce köyü Hes ve barajlara, maden ve enerji şirketlerine kurban ederek, kimi zamanda güvenlik adı altında boşaltarak yaptılar.
“Köylü milletin efendisidir” dediler köylülerin arazileri yok pahasına şirketlere devrettiler. “Köylü milletin efendisidir” dediler, maden ve enerji şirketlerinin yatırım bölgelerinde yer alan tarım arazileri, tarım alanları ‘kamu yararı kararı’ olmaksızın istimlak edilerek şirketlere peşkeş çektiler. “Köylü milletin efendisidir” dediler, sit alanları dahil, köylülerin yaylaları, meraları ellerinden alınarak ranta ve talana açtılar.
Köylümüz, çiftçimiz tam manasıyla bitmiş durumda. Şimdi de çiftçinin diğer gelir kaynağı olan hayvancılık aynı şekilde bitme noktasında.
Çiftçi perişan, çiftçi borç batağında. Mazot, yem ve gübre fiyatları el yakıyor. Çiftçi verdiği emeğin karşılığını alamıyor. Çiftçinin borçları katlanarak artıyor, faiz ve borç batağında.
Bende bir çiftçiyim ve çiftçi bir ailenin çocuğuyum, hiç bir şeyin karşılığını alamıyoruz maalesef. Ürünler maliyetlerini karşılayamadığı için arazilerimizi eklemiyoruz.
Et fiyatlarındaki yükselişi durdurmak için ithalat kararı alınır. Et, süt, balık kurumundaki ucuz et kuyruklarını ortadan kaldırmak için fiyat yükseltilir vatandaşla dalga geçilir gibi, saman dışardan alınır, ayçiçek yağı ve buğday da neredeyse tamamen dışa bağımlıyız.
Çiftçilerimiz borçlu ve borçlarını ödeyemez durumdalar.
Elektrik borcu, artan yakıt fiyatları, gübre mazot neredeyse tarım ve hayvancılığı tamamen bitirmiş durumda.
Çözümü hep ithalata arayan zihniyet maalesef doktor ithalatını dahi gündeme getirmişlerdir.
Maliyetlerdeki bu artışlar, sadece çiftçiyi zor durumda bırakmıyor. Sanayicileri, nakliyecileri, esnafları, tarım işçilerini de çok ciddi anlamda etkilemektedir.
Çiftçi tarlasını ekemez hale gelmiştir. Nakliyeciler kontak çalıştıramaz hale, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız ellerindeki hayvanlarını besleyemez hale gelmişlerdir maalesef.
Türkiye’de son yıllarda çiftçi sayısı yarıdan fazla düşmüş durumdadır.
Önemli bir tarım ülkesi olabilecek kapasiteye sahip ülkede çiftçiler, girdi maliyetleri nedeniyle ürettiğinin karşılığını alamıyor maalesef.
Daha önceki yazılarımda gerek DEDAŞ gerek ise tütün yaparak işletme(TEKEL)’nin vb. kurumların özeleştirilmesinden kaynaklı bu kurumlardan kaynaklı yaşanan ciddi sorunları dile getirmiştim.
Hayvancılıkta da et ve süt piyasası maalesef tekelci şirketlerin egemenliği söz konusu.
Tarım ve hayvancılıktaki tekelci küresel şirketlerin egemen olması, tarım ve hayvancılığı bitirme noktasına getirmiş demokratik halk kooperatifçiliğinin de darbe vurmuştur adeta.
Başta tekel olmak üzere kamu kuruluşların özelleştirilmesiyle birlikte yoksullaşma giderek arttı ve en çok tarımda bunu görüyoruz. Fiyat belirlemesi yabancı tekellere bırakıldı.
Yerli tütün üretim bir çok sektörde bitme noktasına geldi. Tekelin özelleştirmesiyle birlikte tütün üretimi adeta durdu, sadece belirli yerlerde yabancı meşe tütün üretimi tapılmakta.
Devletin gelirleri azalmaya başladı. Halk ciddi anlamda yoksullaştı.
Üreticiler sermayenin insafına bırakıldılar, sermaye ise yabancıların elinde maalesef.
Ülke bir savaşa girmiş olsaydı bu kadar yıpranmazdı. Ülkenin en önemli şirketleri, fabrikaları neredeyse tamamı özeleştirmiş durumda. Çoğu yabancıların ellerinde. Kamunun elindekiler ise borç batağında.
Peki Ya Ne Yapılmalıdır;
Acilen tarım ve hayvancılık politikaları değiştirilmelidir. Tarım ve hayvancılıkta yepyeni politikalar üretilmelidir, bu şekilde köyden kentlere olan göçü tersine çevirip kentlerden kırsala göçleri teşvik edecek politikalar üretilmelidir. Bu şekilde yüzbinlerce kişiye istihdam sağlanmalıdır. Üretim yapan çiftçilerimizi artan gübre, mazot ve enerji ve hayvancılık sektöründe artan yem fiyatlarından ve benzeri sorunlardan etkilenmemesi için acil bir eylem planı devreye sokulmalıdır. Yani fiyat belirlemesi yabancı tekellere bırakılmamalı ve özelleştirilen tüm şirket, fabrika ve diğer kurumlar derhal kamulaştırılmalıdır.
Tarım arazileri, mera ve yaylalar tarım ve hayvancılık dışında kullanılma açılmamalı, korunmalıdırlar.
Yorumlar kapalı.