Nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama ne yazık ki durum çok vahim. Uyuşturucu ve fuhuş sinsi bir şekilde etrafımızı sarmış durumda.
Daha önce genelde memleketin, özelde Batman’ın uyuşturucu sorununu dile getirmeye çalışmıştım. Ne yazık ki değişen bir şey yok.
Değişen bir şeyi bırakalım, her geçen gün durum daha da vahim bir hal alıyor.
Birilerinin iyi niyetli mücadelesi olabilir ama belli ki çok yetersiz kalınıyor. Eskiden gençlerimiz uyuşturucu batağında derdik fakat artık sadece gençler değil, madde illetine bulaşan sekiz-dokuz yaşında çocuklarımız var.
Bildim bileli uyuşturucuyla mücadele hep yetersiz kalmıştır. İsteyen, istediği anda bu zehre ulaşabiliyor. Zehir baronları o kadar pervasızlaştı ki neredeyse sağda solda pazar tezgahı gibi satış noktaları oluşturacak.
Yüz buldukları bir yerler mutlaka vardır ama şüphesiz en büyük yüzü yasalardan alıyorlar. Caydırıcı cezaların olmaması, sokakta ve satıcılar nezdinde cezasızlık gibi algılanıyor.
Pek haksız oldukları da söylenemez.
Kimi bilinçli politika der, kimi başka şey.
Bilinçli ya da bilinçsiz, sağımız solumuz pislik içinde.
Uyuşturucuyla mücadelenin sigarayla mücadele kadar değer görmediği memlekette, son yıllarda bir de fuhuş illeti çıktı başımıza.
Doğrusu bu iki illetin birbirinden bağımsız olduğunu düşünmüyorum. Uyuşturucu batağına saplanan gençler, bir şekilde fuhuş batağına da sürüklenmiş oluyor.
Son dönemlerde daha çok yaygınlaşan sentetik uyuşturucun da bu yönde uyarıcılar barındırdığını geçenlerde bir makalede okumuştum. Bunun bir tesadüf olmadığını herhalde anlamışsınızdır. Sentetik uyuşturucu kullanımının artmasını bir tuzak olarak okumak mümkün.
Aileler çok ama çok dikkatli olmalı, olmalıyız.
Biz korumazsak, koruması gerekenlerin korumaya niyeti yok!
Çocuklarımızı, dört gözle takip etmeli, sahip çıkmalıyız.
Kimseye nasihat verecek durumda değilim, haddim de değil ama durum tahmin edilenden çok çok daha kötü. Çocuklarımızı ancak ve ancak bizler koruyabiliriz.
Anne ve babalar daha fazla sorumluluk alarak çocuklarımızı bu ahtapot gibi, virüs gibi yayılan pislikten uzak tutmalıyız.
Bu hiç kolay değil biliyorum.
Ne yazık ki toplumsal yozlaşmanın günden güne artması işimizi daha da zorlaştırıyor. Bu yozlaşmadan çocuklarımızı ne kadar koruyabiliriz sorusunun cevabını bu yüzden veremiyoruz.
İnternet başlı başına çukur denilecek uygulamalarla dolu.
Televizyona değinmeye gerek yok.
İnternetten daha tehlikelisi, mevcut televizyon yayınlarıdır.
Çocuklarımız ve gençlerimiz için kaç doğru davranış bulabiliriz?
Tamamı bir proje olan televizyon yayınlarının kötü niyet ve emeller barındırdığı saklanamayacak bir gerçeklik. Toplumsal yozlaşmada ekonomik boyutu da görmezden gelemeyiz. Ekonomik kriz, yoksunluk ve insanların açlıkla yüz yüze bırakılması temel etkenlerin başında geliyor.
Yozlaşma diyerek suçlu aradığımızda kuşkusuz kendimizi de içine katmak gerekiyor.
Sonuçta hepimizin, her şekilde sorumlu olduğu bir döngü, bir çark.
Üzerimize düşenin ne kadarını yapabiliyoruz.
Çocuklarımıza ahlaki değerleri aşılamakta veya ahlaksızlıktan uzak tutmada ne kadar başarılı olabiliyoruz. Çocuklarımıza iyiyi, güzeli aşılamakta ne kadar başarılıyız.
Öyle ya başta bizler kendimize sahip çıkacağız.
Doğruyu, ahlaki değerleri önceleyecek insani bir yönelim içinde olacağız. Öyle olacağız ki STK’sını, siyasi partisini, iktidarını bu yola teşvik edeceğiz.
Normalde toplumsal yozlaşmaya karşı tüm Sivil Toplum Kuruluşlarının görev ve sorumlulukları vardır. Hatta en önemli sorumluluğu STK’lar sırtlamalı.
Peki sizce var mı böyle bir dertleri?
Bana göre yok.
Umurlarında olduğunu sanmıyorum.
Çünkü Türkiye’de STK’cılık basamak atlamacılıktan öte bir işe yaramıyor. STK başkanı olayım da siyasete alan açayım, bana ne toplumun şuyundan buyundan!
Tabi en büyük suçluyu es geçmeyeceğiz.
Ülkeyi 20 yıldır yöneten iktidar, mevcut durumun birinci derecede sorumlusudur.
Dindar bir gençlik denilerek çıkılan yolda fuhuş ve uyuşturucunun kucağına düşen bir gençlikle baş başa kaldık. Her geçen günün bir önceki günü arattığı tepetaklak gittiğimiz bir çürümenin içindeyiz. Ahlaksızlığın sıradanlaştığı, hırsızlığın olağanlaştığı, yolsuzluğun kanunlaştığı bir toplumun geleceği olur mu?
Velhasılıkelam yozlaşıyoruz ve daha da acısı yozlaşmaya çok meraklı olduğumuzu acı şekilde tecrübe ederek yaşıyoruz.
Yorumlar kapalı.