Düşüncelerimizin, hayallerimizin özgürleşmesi yaşamın, insanın özgürleşmesidir.
İnsanların yaklaşık 50.000 yıl önce yaşanan dil gelişimi ile plan yapmaya, çözüm üretmeye ve bu sayede organize olmaya başladığı söylenmektedir.
O zamandan beridir her sağlıklı insan düşüncelerini, duygularını davranışsal, sözel veya yazma yoluyla dışa vurma gereği hisseder.
Yani anlatmak, duyurmak, yazmak içimizde hapsettiğimiz duygu ve düşüncelerimizi özgür bırakmamızı sağlayarak aslında üzerimizdeki yükü de azaltmış olur.
Kafanızın içinde uçuşan bir yerlere ulaşmaya, dokunmaya çalışan düşüncelerinizi ne zamana kadar hapsedebilirsiniz ki..!
Her insanın yazılmayı bekleyen bir hikayesi vardır mutlaka.
His ve düşüncelerinizi doğru ve sağlıklı bir şekilde organize edip paylaşmadığınız zaman bu bir şekilde bir öfke nöbeti veya yanlış yer ve zamanda ortaya çıkacak olan dağınık düşünce yığınından başka bir şey olmayacaktır.
Oysa ki hayallerimizi, düşüncelerimizi organize ederek, beyin süzgecinden geçirerek doğru bir şekilde aktarmayı başarabilirsek sağlıklı iletişim kurmanın ve evren için çok değerli olan bilgi paylaşımının da önünü açmış olacağız.
Ya da tamamen bu düşünceleri bastırarak, içinizde hapsederek toplumdan soyutlanıp a-sosyal bir karaktere dönüşeceksiniz.
Peki konuşmak, anlatmak, haykırmak varken neden yazmak özgürleştirir diyoruz?
Bireyselliğin bu kadar yoğunlaştığı, kimsenin bir başkasını gerçek anlamda içinden gelerek, can kulağı ile dinleyebilecek vakti ve sabrının olmadığı bir dönemde yazmak özgürlüğe ulaşmanın, rahatlamanın, bilgiyi geniş kitlelere yaymanın en harika yoludur.
Bu anlamda yazmak topluma, akademiye ve çoğu zaman da tüm evrene gönderdiğiniz özgürlük naralarınızdır aslında.
Konuşun, duyurun, anlatın ve en önemlisi yazın.
Duygu ve düşüncelerinizi özgür bırakın, hapsetmeyin.!
İşte o zaman gerçek anlamda özgürlüğü hissedeceksiniz.
Yorumlar kapalı.